Hamama Giren Terler

23 yasima kadar hic Turk hamamina gitmedim. O yaz, Baris ile Istanbul’u kesfetme gezileri yapiyorduk.  Hamam deyince aklimiza Tarihi Galatasaray Hamami’na gitmek geldi.  Birkac kisi toplandik, cantamiza temiz kiyafet, tarak, jole, deodorant gibi muhim malzemeleri koyduk ve hamama pur-i pak olmaya gittik.  Giriste bir miktar ayakbasti parasi aldilar.  Kasanin yaninda cesitli ulkelerin paralariyla fiyatlari gorunce, turistik bir vaziyete maruz kalabilecegimizi dusunduk.  Avluda ayakkabilarimizi cikarirken birer oda anahtari verdiler.   Minik sus havuzunun etrafinda sehpahalara oturup takunyalari giydik.  Sakada sukada merdivenlerden cikip odamizi bulduk.  Oda buyukce bir kabin gibiydi.  Doktor muayene yataklarina benzeyen yuksek bir yatak, ayna ve bir dolap vardi.  Verdikleri kirmizi-gri ekoseli pestemali belimize doladik.  Ben maalesef 8 numara miyop, 1.5 numara astigmat gozlerimi duzelten gozluklerimden ayrildim ve yari kor, arkadaslarimi andiran bulanik seyleri izlemeye basladim.

Yurumekten uclari asinmis gri-beyaz mermer, spiral merdivenleri dikkatlice indik (takunyalarla yurumek zormus meger).  Dus kismindan gectik ve gobektasinin oldugu genis odaya geldik.  Gobektasinin ustune yatanlarin sirti kavrulmasin diye kece gibi birsey sermislerdi.  Onun ustune yattik ve muhabbete basladik.  Tavandaki kubbenin minik deliklerinden insana bulundugumuz yuzyili unutturan isik huzmeleri suzuluyor, buharla karisip kayboluyorlardi.  Fakat maalesef etraf olmasi gerekenin tersine sabundan cok ter kokuyordu.  Gobektasinin ustunde hareme yeni alinmis bir grup yabanci cariye gibi, acemi hamamcilar olarak kumelenmistik.  Hamamin devamli hamamcilari ise sakin sakin dinlenmekte, derin bir konsantrasyonla burunlarini karistirarak (umuyorduk ki) gunun olaylarini dusunmektelerdi.  Ulvi sessizlik Tophane’deki nargile kahvesini andiriyordu.   Ortadogunun sert bakisli erkekleri nedense hamam, nargile kahvesi gibi saf erkek mekanlarinda insani uyusturan ve dinlendiren aktivitelerde bulunurken, isin icine kadin kismi girince hareketlenip neseleniyorlardi.  Biz de muhabbet esnasinda Ortadogunun sert bakisli erkekleri gibi hamam cikisi nargile kahvesine gitmeye karar verdik.

Biraz sonra kendilerine kulturlerinde cocukken sikica tembihlendigi uzere etrafin genel sukunetini bozan bir grup Italyan turistle konusmaya basladik.  Sessiz ve sakin Osmanli erkeklerinin muhitinde kendi copluklerindeymis gibi hareket ediyorlardi.  Turk hosgorusu ile turisttir, olur boyle hatalar deyip konusmaya basladik.  Hamam adabini bizden daha iyi biliyorlardi. (Not: bu olaylar gerceklesirken Turk-Italyan ortak yapimi Hamam filmi henuz cekilmemisti.) Cehaletimizi aciklamak icin, “Biz Turkuz, ama Amerika’da oturuyoruz, ondan pek bilmeyiz bu isleri” demek zorunda kaldik.  Adamlar sagolsunlar genel proseduru acikladilar.  Surda otur, burda terle, orda kendini tellaklarin usta ellerine birak falan gibi.  Kendilerine mutesekkir kaldik.

“Ulan hamamda naapilacagini bile Italyanlardan ogrendik” diye soylenerek gobektasina tekrar uzandik.  Bir 10-15 dakika dunyevi konulardan konustuktan sonra kivama gelmis olmaliyiz ki tellaklar bizi tek tek kumelenmis grubumuzdan cekerek ayirdilar.  Tabii o zaman artik sirilsiklam terliydik. Aramizdan ilk koparilan Yalin oldu.   Gozluksuzlukten kocaman bir kil topu gibi gordugum tellak, “Killi, sen gel bakalim buraya” diyerek Yalin’i cagirdi.   Gorebilenler sessiz bir sekilde kim daha killi tartismasini yaparlarken celimsiz biyikli bir tanesi de beni kapti.

Hadi bakalim deyip kalktim. Musluk kenarindaki mermer oturgaca oturdum. Tellak, “Seni burda ilk kez gordum, heralde baska hamamlara gidiyorsun” diye muhabbete girince, acemiligimi desifre ettirmemek icin, “Evet, Ortakoy Hamami’na giderim” diye savundum kendimi.  Icimden de sagolasin Mimar Sinan kirmizi hamami cok guzel yere kondurmussun diye dusundum.   Usta hamamci rolu yapmaya calismamin sebebi hem turist kazigi yememek, hem de parlak cocuktan istifade edelim falan gibi vaziyetlere meydan vermemekti.  Malum, gitmeden once cevremden bazi uyarilar almistim – “bu hamamlarda neler oluyo neler, ahlaksiz turistler o yuzden hep gidiyolarmis” gibi.  Tellak bir taraftan konusuyor, bir taraftan da kafamdan asagi su dokup duruyordu.  Ben de nefes alabildigim kadar cevap veriyordum.  Muhabbet bir nevi berber muhabbeti idi.  Memleket nire falan gibi.  Arada sirada elimi kolumu cekistiriyor, kolumu kivirip, omuzuma bastirip zimpara kagidi gibi lifiyle ust derimin sekiz on tabakasini bir hamlese cikartiyordu.  Bir taraftan da acimasizca “Ooooo, ba ba ba ba, cikanlara bak” tarzinda yorumlar yapmaktan da geri kalmiyordu.

Yikanmanin ilk kismi bitince, ayaga kaldirdi.  Sudan islanip agirlasan pestemalimi elimle sikica tutarak kalktim.   “Masaj olacak mi?” dedi.  Hani berberlerin “kurutalim mi?” dedikleri gibi.   Ben de o kadar gelmisiz bari, masaj da olsun diye dusunup kabul ettim.  “Gobektasina yat” dedi.  “Normal masaj mi istersin ful masaj mi?” “Farki ne?” “Farki fiyati.”  Hahaha.  “Hakkaten ne farki var?” “Sana en iyisi ful yapalim!” “Ya kardesim ne farki var soyle ona gore.” (Gittikce killaniyordum).  Daha fazla dayanamadim “E iyi ful olsun bakalim,” dedim.  Kurbanlik koyun gibi yattim gobektasina.

Bu arada n’olur n’olmaz diye ertafimdakilere baktim, ama gordugum bulanik seyleri (kisileri) tabii ki secemedim.  Bu arada Yalin’in ayimtrak tellagi, “Sende de amma kil varmis, kimbilir oralar nasildir” diye yorumlar yapiyormus.  Yansitma olarak bilinen psikolojik savunma mekanizmasinin en iri ornegiydi sanirim.

Gobektasina oturdum ve benim minyon tellagin ful masaji basladi.  Adam once gene kolumu, dizimi, kafami evirdi ve cevirdi.  Eklemlerimden catir cutur sesler cikiyordu.  Bu iskence 5-10 dakka devam etti.  Sonra yuzustu yattim ve gene kurtkapanina alindim.  Sonunda yeteri kadar germe-cekme yapmis olacak ki, birden “Lan, lan!” diyemeden sirtima cikti.  Sirtimda ileri geri yurumege basladi.  Adam 50-55 kilo birseydi ama gene de, ustume dusecek kafami gozumu kiracak diye korkmadim diyemem.   Gezintisi bitince iki kolumu alip arkaya cekti, ve son bir kez kollarimi koparacak diye korktum.  O anda fotografim cekilmedigi icin pek memnunum.  Neyse sonunda aci dolu dakikalar bitti ve azad oldum.  Adini soyledi (Ramazan), ve gonlumden kopan bahsisle calistigini izah etti ve bir sonraki kurbanina gitmek uzere ayrildi.  Kendi kendime biraz daha yikandim haliyle.  Digerleriyle masaj konusunda yorumlar yaptik.  Kac kat deri ciktigini falan anlattik.  Homofobik arkadaslarim benim onlarinkinden uzun suren ful masajimla dalga gectiler.

Sonunda yorgun ve argin bir sekilde ana odadan ciktik.  Kapida kafasinda sarigi eksik posbiyikli bir adam, iki-uc usta hareketle pestemali cikarip bizi havlulara sardi.  Bas havlusunu da kafamin ustunde Marge Simpson’in saci gibi olacak sekilde efemine tarzda bagladi.  Giristeki avluda, havuz kenarina oturup orta sekerli Turk kahvelerimizi ictik.  Serinlik sayesinde yavas yavas kendimize geldik.  Takunyalarimizla sakada sukada yukari giyinme odalarina ciktik.  O anda bir adam aniden onumde belirip “Acayim abi,” diye elimden anahtarimi kapti ve odamin kapisini acti.  “Lan lan, dur!” diyemeden iceri girdi.  “Kurulayayim abi,” dedi.   “Sagolasin, ben kurulanirim.” “Sacini kurulayayim abicim!”, “Yok ben kurularim.”  “Peki baska emrin var mi abi?”  Acaba ne emrim olabilir diye dusunmek istemedim.  “Yok, sagol cik baska ihsan istemez” dedim.  Daha fazla usteletmeden cikti.  Gozluklerime kavustum – etrafimdaki bulanik dunyanin netlik ayari yapildi.  Kurulandim, giyindim, ciktim.

Tekrar asagiya indik bir baktik, sira halinde 2-3 adam. Biz ayakkabilari giyip takunyalari geri verirken o 3-4, 5-6 oldu. Kapi acanlar, havlu tutanlar, takunya verenler, tellak bey vesaire vesaire. Biz de siraya gectik. Mactan sonra birbirlerini kutlayan iki takim oyunculari gibi sirayla hepsine bahsis verdik. Bozuk parasi olmayanlarin parasini hemen bozdular.  Bitti sanip cikarken bu sefer sismanca bir adami gosterdiler ve, “Hamamagasina bashisini vermeden olur mu?” diye bizi ayipladilar.  Neyse o hamamagasina da verdik bahsisini ve nihayet disari ciktik. Megersem bu hamamagasi yillarini hamama vermis bir kisi olup, emeklilik maasi gibi simdi otomatikman bahsis aliyormus.

Merasim bitince temiz havaya ciktik ama disarda birden sicak hava tekrar bir hamam etkisi yapti. Biraz basim falan dondu, ama Sampiyon Kokorec’e kokorec yemege giderken kendimi tertemiz hissetmenin mutlulugu, cuzdani kaptirmadan cikmanin mutluluguna karisti.

New York

Yorum Yazınız / Leave a Reply