Taksi Maceralari 1

UYARI: Turkiye’de taksiye binmis olan her erkek okurun tahmin edecegi uzere, enteresan taksi muhabbetinin buyuk bir kismi “abaza” muhabbetidir. Bu sebepten asagidaki yaziyi 18 yasindan kucuklerin okumasi sakincali olabilir . Yazılanların tamamı gercektir ve benim basimdan 1989 – 1997 yillari arasinda gecmistir!

Bir, Kadikoy – Saskinbakkal
Taksiye binmeden once surucu kapisinin ustunde delikler gordum. Gorunurde sofor de yoktu. Yakina gelince anladim ki direksiyonun arkasinda, koltugunu yatirmis bir cocuk uyuklamaktaydi. Sanki taksici Cumaya kadar gitmis, yerine de yandaki caycinin ciragini oturtmustu. “Bos musunuz?”, “Ivit”. Ivit cevabi uzerine hafif bir tedirginlikle arka koltuga oturdum. Delikanli arabayi hemen calistirdi ve asiri bir hizla yol almaya basladi. Koseleri bir kamyon soforu gibi genis aliyordu, saga donecekken once hafif sola kirarak…

Kafasini 180 derece arkaya cevirerek konustu, “Abi, silah sesleri duyar gibi olursan hemen asagi yat, gecen hafta sol tarafa bir sarjor bosalttilar da…”, “Nasil yani?”, “Ya adam bana yamuk yapti, ben de ona yamuk yaptim, sinirlendi ates acti iste…”

Not: Bu olay oldugu zamanlarda daha Turkiye Teksas olmamisti, oyle zart zurt ates edilmiyordu…

Olayin sokunu ustumden atamadan, delikanli yanda taksi bekleyen bir hanfendiye dogru direksiyonu kirdi, arabayi frene asilarak durdurdu, cok cevik bir hareketle sag cami kolu cevirerek acti ve sordu, “Hanfendi yolculuk ne tarafa?”, “Kosuyolu”, “Hay allah, ters yonmus be abla be, iyi gunler”. Tabii bana fikrimi sormamis oldugunu belirtmeye gerek yok. Ama yorumunu esirgemedi, “Yaa ablam ne olgundu be… En iyisi bu olgunlar zaten, gozlerini kapacayacaksin, herseyi ona birakacaksin. Zaten bu Istanbul’da bu ise para verene salak derim ben. Burada etraf kari kayniyor”. Bu esnada Yogurtcu Parki’nin kosesini yeni donmusuz, Kurbagali/BokluDere’nin ustunden gecen koprudeyiz. Kendi tarafindaki cami acti, kafasini camdan disari cikardi. Lagim kokulu derin bir nefes cekti icine, “Oh beee. Am kokuyor!”.

Cus dedim kendi kendime. Yolculugun geri kalan kisminda konusmadim. Bana uzun uzun arkadasinin BMW’sinden, istedigi kizi tavlamasindan sozetti. Halbuki kendisi sevdigi kizi babasindan istemis, babasi para kazan once deyince taksicilige baslamis. Kazandigi parayi kayinbabasina gosterip trink diye kizi almis. Nisan yuzugunu gururla gosterdi. BMW’li arkadasi da buna hayranmis. “Ulan Memo, bu kadar sene, bu kadar kari goturdum, ama senin yaptigini beceremedim ya, bana yaziklar olsun” diyormus.

Iki, Fenerbahce – Erenkoy
Taksi icinde guzel guzel ilerlerken cevirme oldu. Polisler once taksinin icine kuskuyla baktilar, bagaji aradilar. Daha sonra taksiciye sordular, “Arkadakiler kim?”, (Rahmetli Kemal Sunal’in Saban tonlamasiyla) “Musteriiiiii”, “Haa”. “Gencler cikin bakim disari”.

Ustumuzu aradilar, kimliklere baktilar, mesin gibi esmer olani kimligime bakarak bana sordu, “Sen, Adana’li misin?” “Evet”, “Ulan sen ne bicim Adana’lisin sen?”, “!?”, “Senin gibi Adana’li mi olur? Bembeyaz… Sen gocmen misin lan?”, “Valla memur bey, aslen Kayseri’liyiz de belki ondandir”.

Cok sukur halis Adana’li memur cevaptan tatmin oldu, “Peki o zaman, bak buralarda basin sikisirsa Karaisali Hasan’i sor, tamam mi?”. “Tabii memur bey. Tesekkurler”.

“Adanaliyik, Allah’in adamiyik”muhabbetine ise nedense girmedik…

Uc, Saskinbakkal – Taksim
Karsidan gelmis, karsiya geri gitmek isteyen karsi taraf taksilerinden olusan dolmus taksilerden birine bindim. Ben ve tanimadigim bir kiz acelemiz oldugundan diger iki yolcunun da parasini verdik, yola ciktik. Kopruye birkac kilometre kala yanimizdan kirmizi bir Tempra gayet hasin bir sekilde gecti. Nedense en hasin binek arabasi suruculeri Tempra suruculeri oluyorlar. Tempra gecmekle kalmadi, gecerken bizim taksiyciye bir namusait el hareketi de yapti.

O ana kadar gayet sakin arabasini kullanmakta olan soforumuzun bam teline basilmisti. Kir biyiklarinin altindan sessizce kendi kendine kufrederek arabasini trafik canavari seklinde kullanmaya basladi. Kirmizi Tempra’nin yanina geldi, erkeksen kenara cek isaretini cakti. Tempra kenara cekti. Yanimda oturan kiz, “Sofor Bey, sakin olun, hayvan bunlar naapacaksiniz”derken soforumuz kendisini duymadi bile.

Onde Tempra durunca soforumuz hisimla arabadan cikti. Dannn diye kapiyi carpti. Tam camdan iceri “Ulen hayvanat, sen ne el hareketi yapiyosun oyle”diyecekken uyanik Tempra birden gaza basip bir kez daha kacti. Artik soforumuz degisim gecirmisti. Tepeye dogru taradigi seyrek saclari ucusuyor, agzindan tukurukler saciliyordu. Arabaya geri bindi ve James Bond kovalama sahnesi seklinde Tempra’yi bir kez daha yakaladi. Bu sefer ustune ustune kirmayi ihmal etmedi. Korkan Tempra bir kez daha kenara cekti. Artik koprunun girisine 100 metre falan kalmisti. Fakat bu sefer Tempra’nin onunde iki araba daha durdu. Soforumuz kendinden emin adimlarla Tempra’ya yaklasirken, arabasindan cikan Tempra kirk yillik ninja gibi karate durusuna gecti.

Burada izninizle kisa bir ara vererek Tempra’yi tasvir etmem lazim. 25-30 yaslarinda, kisa kivircik sacli, esmer, hafif ayica bir adamdi. Muhtemelen kavga etmedigi zamanlarda direksiyonu tek elle tutuyor, gunes gozluklerini ise muhakkak kafasinin ustunde tasiyordu. Arabasinda Power FM dinliyor, hatta nisanlisi Sibel icin sarki bile istiyordu bazen. Ismi buyuk ihtimalle Bulent idi. Tabii bildigi kareteyi kucukken sektirmeden seyrettigi bruşli filmlerinden ogrenmisti.

Bulent, bizimkine eliyle gel gel yaparken kırk yıllık tekvandocu gibi ayaklari ustunde hafifce yaylaniyordu. Soforumuz ise durumun absurdlugu sayesinde biraz sakinlesmis, ne yapacagini kestirmeye calisiyordu. Bulent soforumuze bir adet doner tekme atti. Minimum bir metre ile iska gecti. Zaten iskalamasa tekmesi kisa boylu soforumuzun dizine isabet edecekti.

O sirada ondeki arabadan muhtemelen Bulent’in babasi ve kayincosu (Sibel’in agabeyi) olacak iki adam cikti. Onlarin da tipleri ise Cetin Bey ve Zafer gibi duruyordu. Cetin Bey makul bir adamdi, araya girdi. Iki tarafi da sakinlestirmeye basladi. Soforumuzun kendine guvenen halinden Bulent zaten tirsmisti, hemen sakinlesti. “Baba adam yol vermedi ya” diye sikayet etti. Soforumuz de (kibar adammis), “Bana el haraketi yapti bu hiyar”demekle yetindi. Cetin Bey sakinlestirmeye calistikca soforumuz hakli duruma gectigini dusunerek sesini daha da yukseltiyordu.

Sultanhamam’da manifaturaciliktan kazandigi ile fabrikasini kurmus olan Cetin Bey yillarin kavga ayirma tecrubesiyle hafif bir temas ile soforumuzu dindirdi. Temas sonrasi tepki gelmedigi icin, elini omzuna koydu ve “Bosver kardesim, delikanli iste, kani kaynamis”dedi. Vatanimizda delikanlilarin kanlarinin kaynamasi serbest oldugu halde arada ogluna da ters birkac “Seni hergele”bakisi atmayi da ihmal etmedi.

Soforumuz sonunda duruldu. Son bir, “Ama bu kaddar da olmaz ki…” dedikten sonra Cetin Bey’in ozurlerine dayanamayip taksiye dondu. Arabada Taksim’e varana kadar konusulmadi, soforumuz kendi kendine, sessizce biyiginin altindan kufretmeye devam etti.

Dort, Kadikoy – Saskinbakkal
Bu seferki taksi soforum savastan yeni gelmis bir lejyoner gibiydi. Sakali ile favorisinin birlestigi nokta esmerligine karisan uzun sakallari yuzunden belli belirsizdi. Salman Rusdu’nunkine benzeyen bir burnu, kaslari arasinda gozukmeyen gozleri vardi.

Biraz cekindim ve muhabbet olayina girmedim. Sonra da butun yok tek kelime konusmadik. Sahil yolundan Bagdat Caddesi’ne dogru dondugumuzde tek arabalik yoldaki tek yonlu trafik tikandi.

Sofor, tikanikliktan faydalanarak arkasini dondu ve bana, “Sevmek sucsa, ben idamligim”dedi. Hizla dusunmeye basladim. Su anda kapiyi acip tikali trafik yonunde kossam – ki cantam da var – beni nah yakalar… Yok, herhalde arabasini birakip caddeye kadar kosamaz, demek ki caddeye varirsam yirtarim. Parasini vermeden mi kossam yoksa, “Al kardesim”diye eline birsey tutusturup mu kacsam” “Su ara sokaklara mi girsem, bir evin bahcesine mi” “Buralarda en yakin tanidik nerde” Bu tanidiklar lazim olduklarinda yakinda olmazlar zaten…

Ben adrenalin dolu beynimde boyle hesaplar icindeyken ikincisi geldi: “Catla emi!”. Agzinin sag tarafini egerek soylemisti. Iste buna hic anlam veremedim. Herhalde manyak adam demeden soforum tekrar konustu, “Ya abicim su adamlara bak. Neler yaziyolar kamyonlarinin arkasina”.

Ondeki kamyonun arkasina baktim. Gercekten de gunahini almis oldugum soforum ondeki kirmizi damperli kamyonun arkasindaki delikanli sofor cikartmalarini okumaktaydi. “Yaa, neler yaziyolar”dedim, yerime yerlestim.

Bes, Suadiye – Kadikoy
Taksiye 3 kisi bindik. Kapilari kapattik, istikametimizi belirttik. Taksici lafa girmekte hic gecikmedi, “Dokh-guz”. Biz tabii anlam veremedik. “Bilin bakalim kim boyle soyler?” “Taksiciler mi”?

“Yoook bilemedin, araplar. Ben dort bucuk sene Arabistan’da kamyon soforlugu yaptim. Arap milleti hic adam olmaz. Bu adamlarin isi gucu yol kenarlarinda yatmaktir. Beyaz entari giyer, altlarina da don giymezler. Yattiklari yerden yilan gibi bullukleri gorunur aha boooyle.” Elleriyle yilan hareketi yapti.

Dikiz aynasindan sallanan Bejeke ambleminden esinlenerek “Besiktas maci kac kac abi?” diye konuyu degistirdik.

Alti, Galatasaray – Yenikoy
Cok seviyeli bir konusma donup dolasip is-guc mevzuuna geldi. Amerika’da oturdugumu ogrenen soforum Yenikoy’de ne isim oldugunu sordu. Evime gittigimi ogrenince, “Senin ev bos mu?” diye sordu. Lise yillarindan beri duymadigim bu soruyu o ana kadar efendi efendi konusmus olan taksiciden hic beklemiyordum. “Niye?” diye sormak ihtiyaci hissettim. “Hani bossa bu aksam Natasa atalim, bak mis gibi sarisin, yuz dolari verirsin, sabaha kadar. Hem bizim Turk karilar gibi de kokmazlar.” Kendimi vatansever hissedip, “Turk karilari korusam mi?”diye dusundum. Sonra geregi yok diye vazgectim.

Bir kez daha denedi. “Bak bi tane ben bi tane sen, sabahi ederiz.” Taksici ilk anda dusundugum gibi ikinci is olarak aracilik yapmiyordu, kendisi de bos evden istifade edecekti! O taraklarda bezim olmadigini acikladim.
Eve gelince son bir kez daha denedi. Hayirli isler dileyip kapisini kapattim.

Yedi, Ulus – Ortakoy
4 kisiyiz. Ulus’tan yol kivrilarak Ortakoy’e iniyor. Birinci koprunun altindan gecerken gun batimi gokyuzunu sari-turuncu’ya boyamis. Romanik arkadasimiz Burcin, “Gunes batisi ne kadar guzel!”dedi. Taksicinin cevabi onceden hazirdi,  “Habitat’in amina koyim!”.

Sekiz, Ortakoy – Ulus
Ortakoy’deki yazlik mekanlardan birinden cikmisiz, taksi 4-teker kaldirimda bekliyor. Bindik, kapilar kapandi. Soforun saclari 1 numara, gogsunde kolye, elinde kunye, bickin delikanli…

Aynalari kullanmadan, kafasini da 120 derece cevirme zahmetine katlanmadan yola firladi. Aninda kornaya karisan bir aci fren sesi geldi. Arkadaki adam, “Ulan hayvan onune baksana!”diye bizim soforu disari cagirdi. Bizimki hemen kapiyi acip hisimla cevap verdi, “Ne var, ne var? Sen hic mi hata yapmiyosun?”

Arkadaki, (taksici hatayi kabullendigi icin) beklenmeyen bu cevap karsisinda sustu kaldi. Bizimki hemen geri bindi arabaya, aynen yoluna cikti. Bogaz’dan yukari giden dar ve donemecli yolda selektoru vasıtasıyla yolu aydınlatarak ilerlemekteydi. Karsidan gelmekte olanlar bizimkinin manyakligi karsisinda yavaslayip yol veriyorlardi. Hiz limitlerini dinlemeyen Dogan gorunuslu Sahin arabasi inim inim inlemekteydi.

Ben dayanamadim ve – yanindaki koltukta ellerim arabaya yapismis sekilde – sordum, “Abi sen simdi boyle kullanip bol bol kavgaya giriyosun herhalde. Nasi oluyo?” “Haaa, bak o zamanlar icin bu var”diye sag eli ile kapisinin kenarindan cikarttigi tortavidayi gogsume dayadi. “Peki”dedim. “Ayrica beni butun bu yaka tanir. TAN 43 dendi mi, Delifisek Mustafa derler.”

Delifisek Mustafa ile de boyle tanistik iste…

Yorum Yazınız / Leave a Reply