White Teeth (İnci Gibi Dişler), Zadie Smith

Yaklasik bir senedir White Teeth’in paperback baskisini bekliyordum. Sonunda aldim, hediye ettim, sonra okudum ve begendim.

Bilmeyenlere ve ogrenmek isteyenlere: Amerika ve Ingiltere’de yeni cikan kitaplar ekseriyetle hardcover adi verilen kalin bir cilt ile kaliteli kagida basilarak cikartilir. Kitabin cok heveslileri bu baskiyi fiyatina bakmadan alirlar. Bir sene kadar sonra, artik hardcover’ı alan aldi diye kitabin Turkiye’deki kitaplar gibi ince ve yumusak kapakli ucuz baskisini cikartirlar. Ben kalin kapakli kitaplari hem gereksiz yere pahali hem de cok agir ve katlamasi zor diye almamaya calisirim. Paperback baskinin cikmasini sabirla beklerim.

Tabii gunumuzun pazarlamaci kafali yayinevleri bu paperback cikis tarihini kitabin ikinci pazarlama trampleni haline getirdiler. Zaten hakkinda cok iyi dergilerde cok iyi elestiriler cikan White Teeth’ in paperback baskisinin cikisi da Londra’da sasirilmayacak sekilde olay oldu. Kitapcilarda kapi onlerine ozel kutulari icinde pastel yesil, mavi ve pembesiyle bir masa dolusu White Teeth’i gozumuze soktular. Bu gidisimde Amerika’da da cikan paperback baskisini da gordum. Kitabinizi isterseniz bordo, isterseniz haki, isterseniz acik turuncu alabiliyorsunuz.

White Teeth (İnci Gibi Dişler)

White Teeth hakkini veremeyecek tek cumlelik bir ozet gerekirse 74’lerde dogan 3 cocugun kuzey Londra’daki hayatlariyla ilgili bir roman. Cocuklarin hayatlarinin tam anlasilmasi icin 2 jenerasyon geriye gitmek gerekiyor, dolayisiyla kitap parcalar halinde 1900’lerin basindan 1992’ye kadar, Jamaika, Bangladeş, Bulgaristan, ve (en buyuk/onemli kismi) Londra’da geciyor. Bu akici ve eglenceli romanin ana temalari goc, Ingilizler ve yabancilar; kontrol, cocuklar ve ebeveynler.

3 cocugun erkek olanlari Magid (Macit) ve Millat adli ikizler. Ikiz olmanin en kotu yani herkes tarafindan surekli olarak karsilastirilmaktir diye tahmin ediyorum. Zihinlerde surekli olarak kiyaslamaya maruz kalan Macit ve Millat’in karakterleri cocukluktan beri oldukca farkli. Bir de bunun uzerine Macit Ingiltere’de dejenere olmasin diye Banglades’e gonderilince biri rafadan biri kati iki yumurta gibi oluyorlar. Ikisini tokusturunca saglam kalacak olan ise ilginc bir sekilde doguda agir agir piseni Macit.

Babalari kader arkadasi olduklari icin Macit ve Millat kendileriyle yasit olan Irie ile birlikte buyuyorlar. Otobiyografik bir karakter oldugunu tahmin ettigim Irie’nin annesi Jamaikali, babasi ise Ingiliz. Dis gorunusun ozellikle kizlar icin herseyden onemli oldugu yaslarda kulaklari kepçe, disleri ayrik, saclari afro, eti de balık oldugu icin kendine guveni az olan Irie dogu ailelerinin erkeklerine ozgu sonsuz ve sorunsuz kendine guvenle yetistirilen Macit ve Millat arasinda surekli olarak eziliyor.

Ikizlerin babasi Samad ve Samad’ın karakterli karısı Alsana evlendikten sonra Bangladeş’ten Ingiltere’ye gocmusler. Ingiltere’deki zamaninin cogunu kendisini Ingilizlere ispat etmek icin harcayan Samad’in kafasini taktigi iki sey var: biri Ingilizlere karsi guya ilk kursunu atan buyuk dedesinin hikayesi, oburu de Islam. Dolayisiyla Samad’in hayattaki en buyuk emeli cocuklarini gercek birer Bengalli ve gercek birer musluman olarak yetistirmek ve bu sayede Londra’da hak ettigi ve henuz bulamadigi sayginligi kazanmak.

Isin ilginc kismi cocuklarini muslumanligin ve yabanciligin agirligi altinda yetistiren Samad’in kendisi hem Islam hem de yabancilik konularinda oldukca gucsuz. Bir Ingiliz kadinla gizli, bira dolu bir icki kadehi ile de açık olmak uzere yasak iliskiler yasarken vicdan azabindan kendisini tuketiyor. Samad, kendisinin yapmaya basaramadiklarini cocuklarindan ve karisindan bekliyor.

Iyi bir musluman olarak yetissin diye Bangladeş’e yollanan Macit’den ara sira gelen bir fotograf veya birkac mektup disinda pek haber alamiyoruz. Millat ise gozumuzun onunde serserilesiyor. Onceleri ayni anda 4 kizi birden idare eden Millat yavas yavas bir grup musluman cocuktan kurulu cetenin basina geciyor, konusmasi/kiyafeti degisiyor. Daha sonra isleri ciddilestirip Ebedi Muzaffer Islamiyetin Neferleri (kisaltmaya dikkatinizi cekerim) gibi bir ismi olan radikal dinci genclerden kurulu orgutun ileri gelenlerinden birisi oluyor.

Smith Akıllı Olduğu Kadar Hoş Da Bir Abla (“Güzel Olduğunuz Kadar Küstahsınız Da” Vurgusuyla Okuyunuz)

Millat cahil oldugu icin sebebini anlamadigi, iki soru sorulsa affalayip kalacagi eylemlere cesareti ve karizmasi sayesinde en onlerde katiliyor. Bu eylemlerden bir tanesi de yazar Smith’in (ve bendenizin) en sevdigi edebiyatcilardan Salman Rushdie’nin Seytan Ayetleri kitabinin Birmingham’daki unlu yakilisi. Kitabi yakanlarin hemen hemen hepsi gibi Millat da kitabi okuma zahmetine katlanmamis birer cahil oldugu icin bol bol bagirip cagirarak aradaki farki kapatmak zorunda hissediyorlar. Karakterli dogulu kadin Alsana televizyonda Millat’i kitabi yakanlarin icinde gorunce adam olmaz ogluna bir ders vermek icin odasina gidip sevdigi plaklari, posterleri ve kitaplari evin arka bahcesinde, olu yakan hindular gibi atese vermekten hic cekinmiyor. Alsana oglunun gecmisini yakarken istemeden kaybedecek birseyi kalmamis bir fanatik yarattiginin farkinda degil.

Cocuklarin aileleri cocuklari egitimle degil de emirle yonlendirmeye calistikca onlari evden uzaklastiriyorlar. Millat, Irie ve ona asik olan Joshua okulda esrar icerken yakalaninca Millat ve Irie’nin aile ortamlarinin ideal olmadigini dusunen okul muduru ikisini dersleri de cok iyi olan Joshua’nin egitimli ailesinin yanina her gun birkac saat ders calismaya yolluyor.

Joshua Chalfen’in ailesi ukalaligin doruklarinda ilginc bir aile. Libidolari fazla, patavatlari az kacmis hippi bir anne baba ve 3 adet erkek cocuktan olusan Chalfen ailesi Millat ve Irie’yi adam etmeye calisirken kendi cocuklari Joshua’yi da kontrollerinden kaciriyorlar.

Joshua’nin annesi Joyce botanist, babasi Marcus ise hayatini bir farenin kaderi ile oynamaya adamis bir genetik muhendisi. Meslekleri canlilari kontrol ile ilgili olan bu anne-baba orta-ust sinif Ingiliz, egitimli, hali vakti yerinde olmalarina ragmen gunumuzun en onemli basari kriteri isleri haric herseyde basarisiz oluyorlar. Chalfen ailesinin gariplikleri (Joyce’un Marcus’un gozu onunde Millat’a asilmasi), yuzsuzlukleri (iceri girer girmez sismanca bir kiz olan Irie’ye “Sen belli ki yemek yemeyi seviyorsun” demeleri), ve degerleri (Chalfen ailesinde gunaydin, merhaba gibi gereksiz sirinliklere gerek yok) bu zaten eglenceli kitabin en komik kisimlarini olusturuyor.

Derken Chalfen ailesine beklenmedik bir sekilde Bangladeş’ten hafiz yerine dinsiz olarak gelen Macit de katiliyor ve Marcus’un calismalarina hukuki ve politik yonden destek olmaya basliyor. Aileler bir kez daha karisiyorlar.

Kitabin akisi sirayla Irie’nin babasi Archie, ikizlerin babasi Samad, Irie ve Macit/Millat/Marcus’un hikayelerini takip ediyor.

Bu izlenen karakterlerin en basarisizi nedense Irie. Smith kadin bir yazar olmasina ragmen tahminime gore erkeklere beraber buyudugu icin erkek bakis acisini cok basarili bir sekilde yansitmis. Smith’in kendisi gibi yari zenci olan Irie’ye ise ben bir turlu isinamadim. Smith bir kadin olarak erkekleri daha iyi yazmis, ayrica bir yari Jamaikali olarak Bengalli bir aileyi Ingiliz/Jamaikali ailesinden daha iyi anlatmis. Belki de romani yazarken ailesinin sorunlarindan cok komsularinin ve aile dostlarinin sorunlarini yazmayi tercih etmis, bilemiyor ve merak ediyorum.

Archie karakteri Samad’in aksine sonuna kadar kaderci. Hayatinin onemli kararlarini yazi-tura atarak veren bu silik Ingiliz Samad’in sertligini one cikartmaktan baska bir ise yaramiyor.

Benzer bir sekilde sonlara dogru hizla gecistirilen Macit’in gelisi biraz sığ kalmis. Kafirlerin memleketinde murteci olan Millat ile muslumanlarin memleketinde allahsiz olan Macit’in tartismalarini heyecanla bekleyen okurun hevesi kursaginda kaliyor. Smith’in romanindaki insanlarin hayatlari uzerinde en etkili guclerden birisi olan din konusuna biraz daha fazla girmesini isterdim.

Smith belki de ilk kitabin heyecani ile sayfalarca yazmis, ama baslardaki gereksiz (ama herseye ragmen guzel) detaylarla acitigi arayi kapatmak icin sonlarin hakkini verememis gibi.

Hindistan yarimadasi ile ilgili yazan yazarlarin ortak kaderi olarak Smith de Salman Rusdie ile karsilastiriliyor. Ben kelime oyunlarinda, gelecekle ilgili ipuclarinda bazı benzerlikler gordum. Belli ki bir etkilenme var, ama Salman Rushdie ile karsilastirirsak Smith daha basit ve daha az kafa karistiran; insani dogunun gizemli hikayeleri gibi icine cekmeyen bir roman yazmis. Tabii Salman Rushdie’nin ilk romani Grimus‘u da benden baska okuyan oldugunu sanmiyorum ve klasman disi birakiyorum.

Yazar Zadie Smith yari zenci bir genc kadin. 1974 yılında Kuzeybati Londra’da dogmus ve buyumus. Benim de Oxford-Cambridge ikilisi arasinda favori yazarlarimi yetistirigi icin daha cok sevdigim Cambridge’de İngiliz Edebiyatı okumus. Daha onceden Cambridge’in Ingilizce edebiyat dergisinde yayimlanan birkac hikayesini saymazsak bu ilk edebi eseri. Su siralarda Nick Hornby’nin editorlugunu yaptigi Speaking with the Angel adli hikayeler kitabinda da bir hikayesi yayimlandi (henuz okuyamadim).

White Teeth Turkce’ye Inci Gibi Disler diye cevrilmis. Kapaginda ne alakaysa Afrika motifleri olan bu kalin kitaptan sakin cekinmeyiniz. Eger tercumesi de guzelse kisa zamanda severek ve gulerek bitireceginize ve sonunda kusak ve kultur catismalarina baska bir gozle bakacaginiza eminim.

4 Replies to “White Teeth (İnci Gibi Dişler), Zadie Smith”

  1. Pingback: Yeni okuma listem « Salyangoz

  2. Ludmilla: Teşekkürler! Bu eski kitap yazılarım biraz fazla özet az yorum oluyor ama tarihi değerlerinden dolayı dokunmak istemiyorum 🙂

    Ama yorumun vesilesiyle birkaç hatayı düzeltip iki tane de resim ekledim ki göze çok uzun gelmesin!

  3. Aslında kitap ilk romana göre çok, çok, çok güzel ama harcanan o kadar çok malzeme var ki insan hayıflanmadan edemiyor, keşke hikâyenin biraz daha pişmesini bekleseydi Zadie Smith diye… Irie’yi soluk bir resme indirgemiş, Irie romandaki en silik karakter neredeyse, Abdul Mickey bile ondan iyi anlatılmış. İkizlerin yıllar sonra buluşması ise tam bir fiyasko, bölümün bitimiyle ben hayal kırıklığına uğradım. Romanın sonuna kadar bu katlanarak devam etti.

    Şöyle özetleyebilirim aslında İnci Gibi Dişler hakkındaki görüşümü: harika bir başlangıç, müthiş gözlem yeteneği, ilgi çekici karakterler, eğlenceli geçmişler, hikâyenin gittikçe dengesizleşmesi, tam olarak değerlendirilememiş malzeme(ler) ve idare eder bir son.

    Bir de düşük cümleleriyle can sıkan türkçe tercüme faciası var elde. Yine de güzel kitaptı, okuduğuma memnunum. Tabii bu yazının süreci hızlandırdığı bir gerçek, bir kenarda tozlanan bir kitap olmadı bu sayede İnci Gibi Dişler, sadece iki haftalık bir gecikme yaşadı. Uzunluğu gözümü korkutsa da başta cidden güzel bir tanıtım yazısı olmuş 🙂

Yorum Yazınız / Leave a Reply