Müstakbel Babalara Öğütler – Doğum

Not: Bu müstakbel babalar için son yazım. Bundan sonrakiler taze babalar için olacak.

Bizim doğum, günümüzde gittikçe daha ender olan normal doğumlardan olacağı için zamanını belirsizdi. Artık doğumların yarıdan fazlası sezeryanla oluyormuş.

“Hazır sezeryanla yapmışken çocuğun yükselen burcuna ince ayar yapalım da balık olmasın bari kocacııım” diyen var mıdır acaba?

Sonuçta doğum günü ve saati konusunda tıp çaresiz kaldığı için Seha diğer bilim dallarından işimize yarayabilecek bir tanesi olan istatistik üzerine eğildi. Kendi ailesindeki doğumlardan ve internette bulduğu doğum bilgilerinden yararlandı ve oğlanın geç doğacağına emin oldu. Beni de ikna etti. Aslında ben daha çok “bitse de gitsek” havasındaydım. Daha önceki yazılarda söylemediysem (ki söylemişimdir) söyleyeyim, hamileliğin son günleri çekilmez.

0630
Doğumun olduğu sabah bir kanama haberi ile uyandırıldım. Hemen kitaplara ve internete sarıldık, şirketten getirdiğim litmus kağıtlarımız ile test yaptık ve amniyotik sıvının asidik mi bazik mi olduğu konusunda çuvalladık. Sonuç olarak serviksin ucundaki tıpa gibi olan parçanın düşmüş olduğuna kanaat getirdik. Görüldüğü gibi konuya amatör jinekolog ciddiyetiyle yaklaşmaktaydık.

Doktoru aradık Seha’ya “muhtemelen birşey değildir ama gene de bir gel” dedi. Ben de bunun üzerine içim rahat olarak işe gittim.

1310
Öğleden sonra Seha’dan bir mesaj geldi, doktora gittiğini ve kanamanın doğum işareti olmadığını söylüyordu.

1600
O gün o aralar her çarşamba öğleden sonra olduğu gibi güzide bir japon (capon) şirketi ile mutat toplantım vardı. Toplantı da uzadıkça uzadı. Bu japon konusuna daha sonra döneceğim, unutturmayınız.

Capon

Japon Kulturunun Hastasiyiz Dediysek
O Kadar da Degil

1930
Ancak masama dönebildim. Cep telefonuma bir baktım ki Seha’dan 4 tane telefon gelmiş. Sonra daha rahat azarlayabilmek amacıyla iş numaramdan özellikle aramamış, cep telefonuma birçok asabi mesaj bırakmayı yeğlemişti.

İlk mesajı dinledim, adeta ahizenin içerisinden fırlayıp patpatpat tokatlıyordu “Hayvan herif baba olmaya (aaaaah) kalkıyorsun ama telefonunu açmaktan acizsin! Çabuk eve gel (aaaaah) sancılarım başladı. (aaaah).”

1930
Levent ile birlikte ivedilikle yola çıktık. Bu sefer de oldukça sakin olduğum için Levent azarladı. Zira kendisi fıldır fıldır dönen gözlerini pörtlek bir şekilde açmış, kaşlarını kaldırmış (ki o kaşları kaldırmak da o kadar kolay olmamalı), boncuk boncuk terlemekteydi.

“Ne ruhsuz herifsin be, baba olacaksın ama orada öyle oturuyosun” dedi. Herkes babalık melekeme takmış durumdaydı ama doğrusu Red Kit’teki vahşi batıya maceraya giden sıcak bira meraklısı ingiliz lordu Yumuşak Ayak kadar sakindim.

Tenderfoot

Doguma Giden Arabanın Icinde Iste Bu Coolluktaydim

1950
Doktoru aradım, daha önce ziyaret için gittiğimizde hemşirenin bizi “aslında doğum odasına girmeniz için steril olmanız lazım ama gene de sizi alayım” diyerek gezdirdiği hastanemize gelmemizi söyledi. Bunun üzerine yolda olduğumuzu söylemek ve bir oda ayırtmak için hastaneyi aradım ama dakika bir gol bir, telefona çıkan abi boşuna gelmememizi, hastanenin dolu olduğunu, yapacak hiçbirşey olmadığını belirterek başka hastane bulmamızı salık verdi.

1953
Doktoru yeniden aradım, rahat olmamı muhtemelen kimseyi tanımadan aradığım için öyle olduğunu söyledi. Kendisi halledecekti.

2000
Doktor geri aradı. Hastanede yer olmadığını teyid etti. Önemli değildi, bizim stadın yakınındaki hastaneye de gidebilirdik. Şimdi orayı arayacaktı.

2007
Doktor tekrar aradı ve o hastanenin de dolu olduğunu, eve gitmemi, biraz sakinleşmemi (sakindim aslında), acele etmeye gerek olmadığını tekrar arayacağını söyledi.

2100
Hala trafikteydik. İstanbul trafiği her zamanki sebepsiz kalabalıklarından birini yaşamaktaydı. Yolda emniyet şeridine girsem, polis durdurunca “karım doğum yapıyor memur bey, mazur görünüz” desem diye düşündüm.

Neyse ki bu esnada Seha’nın anne babası bizim eve varmıştı. Artık telefon ettiğimde azar işitmiyordum en azından. Yanlış anlasılmasın, azar işitmememin nedeni telefonu Seha’nın açmaması idi.

2130
Nihayet eve vardım. İçeri bir girdim ki herkes pür dikkat televizyona bakıyor. Televizyonda acayip kıl bir amerikali teyze hiç komik olmayan espriler yaparak acısız doğum yapmayı anlatmakaydı!

Meğersem Seha kekosu nasılsa geç doğurucağım diye hala izlemediği doğuma hazırlık DVDsini izlemeye karar vermiş! DVD acısız doğum yapmak hakkındaydı lakin Seha elleri belinde yere oturmuş sancı geldiğinde solucan gibi kıvranıyordu! Aralarda da terini sildikten sonra önündeki sehpaya koyduğu deftere sancılarının kaç dakikada bir geldiğini ve kaç saniye sürdüğünü not ediyordu.

2140
Seha sancıların arasında derin nefesler alıyor ve Voldermort gibi hıslayarak emirler yağdırıyordu. Doğurmadan önce lohusalık kaprisi başlıyormuş meğersem. Bunu da kimse söylememişti. (Müstakbel babalara işte başka bir hizmetim! Mümkünse son bir ay evden kaçın, bebek iki aylık olana kadar da ortalıkta gözükmeyin.)

Seha’nın yanından geçerken aman rüzgar yapmayayım da fazla kızmasın diye yavaşlayarak geçiyordum. TV’de maç vardı ama izlememiz tabii ki söz konusu değildi.

Doktordan telefon beklerken internetten maçı takip etmeye çalıştım.

voldermort

Seha’nin Dogum Oncesi Son Resmi

2150
Doktor arayıp bütün hastaneler dolu olduğu için X. kliniğine gelmemizi söyledi. “Orada buluşalım ve duruma bakalım” dedi. Hemen bavul yaptım ve yola çıktık. Seha’nın bavulu zaten hazırdı. Yoldan annemi ve babamı da aradım ve muhtemelen birşey olmadığını ama kontrol için bir kliniğe gittiğimizi söyledim.

2210
Kliniğe girerken Seha’nın itirazlarına rağmen hala hepimiz kontrole geldiğimizi düşünüyorduk. Doğum katı 3. kat dediklerinde birden doğumun da orada olacağı kafama dank etti. Meğersem geldiğimiz yer bir doğum hastanesi imiş.

3. kata varmamızla bir kızdan çıkan canhıraş çığlıklar kulağımızı yırtmaya ve ciğerimizi dağlamaya başladı. Meğersem bizim doktorun başka bir hastası da o anda oradaymış. Cesur kız epidural (anestezi) almadan doğurmaya karar vermiş. Seha da o ana kadar epiduralsiz doğurmaya kararlıydı. Hemen fikir değiştirdi.

Seha epidural nedir ne değildir bilmediğinden değil (zira doğum hakkında bir dolu araştırma yapmıştı) muhtemelen ben acı çekmediğim için bana kızdığından görev verdi, hemen kitabı açtım ve epiduralin risklerini (yoksa rikslerini mi demeliydim?) okumaya başladım. O sırada heyecanla yanımıza gelmiş olan annem “doktor hanım buradayken kitaptan bakmak ayıp olmuyor mu?” diye hafiften azarladı. Doktor hanım sağolsun birşey demedi, sadece bakışlarıyla “görürsün sen birazdan kitabı şekerim” dedi.

Ben epiduralin artı ve eksilerini sayarken doktor kontrolünü yaptı ve doğuma hazırlanmamızı söyledi. O anda olayın ciddiyetini anladım! Sonradan doğum uzarsa rahatsız etmesin diye lenslerimi çıkardım ve doğum pozisyonu aldım.

2312
Seha sinirle göbeğine bağlı olan bebek dinleme zamazingolarını (dalgametre de olabilir) söktü attı. Ben birkaç adım geriye çekildim, ne olur ne olmaz. Kafama da atabilirdi herhalde acıdan aklına gelmedi.

2400
Artık bebek ertesi güne kaldı ama az kaldı.

0015
Seha epidurali aldı ve sancıları hemen azaldı. Hatta sakin sakin oturup beklemeye başladık. Anestezist de bizim okuldan ablammış meğersem, sonradan anladım. Hatta daha sonra katlar arasında gezerken farkettim ki Ahmet Ziya da aynı hastanede doktormuş!! Sabah ilk iş kendisine not bıraktım. Sağolsun ilk bebek ziyareti de ondan geldi.

0025
Seha acılar azalınca azıttı, emaillerine bakmaya başladı.

0030
Doktor bağıran kızı bağırta bağırta doğurttu. Kızın çığlıklarının kesilmesi çok iyi geldi. Kendisini cesaretinden dolayı bir kez daha tebrik ediyorum.

0145
Artık içeri girdik. Doğum odası hiç tahmin ettiğim gibi çıkmadı. Dişçi muayenehanesi gibi bir yerdi. Ben daha geniş ve daha teknoloji dolu olur diye düşünüyordum nedense. İnsan doğumun ne kadar eski bir proses olduğunu ve yurdumuzda birçok kez tarlalarda olduğunu unutuyor.

Tam karşıda bir ayna vardı. “Millet doğururken ordan izliyor mu?” diye sordum ama hemşireler sadece güldüler. Herhalde herifin derdine bak diye düşündüler. Seha da aynı şeyi düşünmüş olmalı fırsatı kaçırmadı ve hemşirelerle geyik yapıp onları meşgul ediyorum ve kendisi ile ilgilenmiyorum diye kızdı. Ben de “haydı aslanım, yapabilirsin, acı yok Rocky, az kaldı kızım” falan diye gibi cesaret vermeye başladım. Ciddi olup olmadığımı anlayamadığından kıvranırken pis bir bakış atabildi sadece.

0210
Doktor bana “sen iki adım geri git bakayım” dedi. Efendice söz dinledim. O ana kadar ne iş yaptığını anlamadığım erkek hemşire (veya doktor) öne geldi ve Seha’nın karnına bastırdı! Ben diş macununu her seferinde en dibinden sıkan düzenli bir kişiyim ama bu harekete dayanamadım. O anda Seha öyle bir bağırdı ki iyice tırstım. Sonra tekrar bağırdı, ben hala bakmıyordum. Nihayet kafamı kaldırıp baktığımda doktorun elinde bizim oğlan duruyordu.

0217
Hayatımda gördüğüm en acayip şeyin bu olduğunu düşündüm. Seha’nın içinden canlı birşey çıktı. Adeta bir bilim kurgu filmi gibiydi. Seha’dan çıkan şey hareket etmeye başlayınca iyice acayip oldum.

Doktora “kordonu ben keseyim” dedim, “hayır kesme” dedi. Ben de bunun üzerine bebeği incelemeye gittim. Üstü başı mor ve kanlı ama çok da uslu birşeydi. Ağlıyor denemez, sanki söyleniyor gibi bir hali vardı.

Hemşire ile beraber içeriye gittik. Hemen kan alındı K vitamıni yapıldı, ayak bileğine ismi cismi yazan şey takıldı.

0225
Kendime gelince oğlanı (oğlum demeye alışamamıştım daha o zaman) incelemeye başladım. Amma çirkin birşey yahu diye düşündüğümü hatırlıyorum. Kafası konik, kocaman kulakları sürtünürken düzleşmiş, agzı burnu şiş.

Ama en acayibi oğlan japon yahu diye düşündüğümü hatırlıyorum! Bütün vaktimi japon firması ile geçire geçire işte oğlan da japon oldu iyi mi?

Emimoto

Bazi Cevrelerde Emimoto Olarak da Geciyor

0250

Hemşire oğlanı yıkadı ve giydirdi. Elime almaya korkuyordum. Annesine verdik, hemen emzirmeye çalıştı. Emzirmek çok zor birşeymiş.

Anneanne, babaanne, dede gördüler ve sonunda karambol bitti ve odamıza çıktık. Seha ve Orhan hemen uyudular. Ben uyuyamadım. Biraz kitap okudum önce. Daha sonra yatmaya çalıştım ama iki kez bebeğin nefesini duyamadığiım için kontrole gittim.

Bir arkadaşım Seha’nın hamile olduğunu öğrenince “endişe dünyasına hoş geldin” demişti.

0330
Yattığım yerde kime benziyor diye düşünüyordum. En çok Levent’e benziyordu. Bu muhabbetten ne kadar bıkacağımı o zaman bilmiyordum tabii. Ama kan grubu benim nadir bulunan kan grubumdan olduğu için saçma bir şekilde gururlandım. Ayrıca birkaç hafta sonra babam daha önce görmediğim bazı bebeklik resimlerimi verince iyice emin oldum. Evet, her erkeğin endişesi bende sona ermişti: oğlan bendendi!!! Bir de erkenden gözü bozulursa hiç şüphem kalmayacak.

0400
Hastanede bizden başka bir de bağıran kız ve ailesi vardı. Ama onlar öteki katta kalıyorlardı. Bütün kat bize kalmış durumdaydı. Doğum sonrası bütün doğum katını kapatan meşhur şarkıcımız gibi hissettik.

0700
Erkenden uyandım. Hiç uykum yoktu. Orhan ve Seha hala uyuyorlardı yahu. Hamilelik sırasında olayı pek anlayamamıştım. Doğumdan sonra baba gibi hissetmeye başladım ama nasıl oluyor diye sormayınız lütfen.Ama o kadar da kolay alışılan birşey değil. Şimdi 3 ay sonra bunları yazıyorum hala bazen sabah uyanıp bir oğlum olduğunu sonradan hatırladığım oluyor.

0730
İlk ziyaretçiler Ahmet Ziya ve Levent oldular. Hemen arkadan Osman ve Barış geldiler. Levent’in nasıl kalkıp o saatte geldiğine hayret ettim. Bundan sonrası hep karambol şeklinde geçti. Gelen giden. Yenen baklavalar börekler. Hediyeler çiçekler. Telefonlar, telefonlar. Mesajlar. Bir ara bilgisayarı açtım emailler. Daha fazla baklava. O sırada Seha’nın babasından baklavayı mikrodalgada ısıtıp yemeyi öğrendim. Tavsiye ederim.

0900
Hemşireler gelip alt değiştirmek için oğlanı almaya başladılar. Her seferinde ben de gittim. Karışır marışır neme lazlm!Bir seferinde ben yıkayayım dedim. Akan suyun altında oğlanın altını yıkadım. Çok zormuş, elimden kayacak diye tırstım ama bir dahaki sefere elim alıştı. Utanmasam bağıran kızın bebeğinin altını da ben değiştiricektim. Onu da getiriyolardı ama onun annesi babası piyasada yoktu. Annesi gelse de konuşamazdı herhalde, sesi kalmamıştır önceki geceden sonra. Babanın da kulağının tam duyduğundan şüpheliyim.

Ertesi Gün
Ertesi gün eve çıktık. Bir an önce eve gideyim de ne olacaksa olsun diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Bir kez daha söylemem lazım. Bu emzirme denen şeyi kendi kendine hallolur sanıyorduk. Bebek ilk haftalarda gece gündüz her üç saatte bir yemek yiyor. Her yemek seansı, altını değiştirme ve uyutma dahil 1-2 saat arasında sürüyor.

Emzirmek o kadar zor birşey ki herhalde bu kadar uğraşsam benden de süt çıkar diye düşünmemek elde değil. Bir ara bir yerde pigme erkeklerinin de çocuklarını emzirdiklerini ve dünyadan çocuklarına en çok bakan İsveçlilerden (ki %45 gibi inanılmaz bir istatistik var) bile çok baktıklarını okuduydum. Aklima Guran geldi.

Guran

Ormanda Fantom Bir Sehirli Gibi Giyinip Sehre Inince
Guran Caktirmadan Oglunu Emzirir Derler

Müstakbel babalara son dakika önerilerim:
• Bir şekilde emzirme ve gece uykusu yardımı edinin.
• Bizim gibi son dakikaya bırakmadan bebek kıyafetlerini, odasını en az bir ay önceden hazır edin.
• Doğumdan önce kaçamadıysanız hemen sonra 2 ay kaçın. Kaçamıyorsanız %10’umuz gibi saklanın.

Şaka bir yana doktorumuz Birgül Hanım’a tekrar buradan çok çok teşekkür ediyorum.

Önceki Yazı: Müstakbel Babalara Öğütler – Son Dakikalar

Sonraki Yazı: Taze Babalara Öğütler – Bebek Bakma Ekolleri

11 Replies to “Müstakbel Babalara Öğütler – Doğum”

  1. o ortalarda duran ve ne işe yarayacağını tam yaradığı ana kadar anlayamadığım doktoru ben de tanıyorum, hatta Yunus’u ben değil kendisi doğurtmuştur…

  2. Çooook yaşa Emin. Hem kahkahalarla güldüm, hem agladım. 1978/ 30 Temmuz’u film şeridi gibi geçti aklımdan. 14 saat bögürdükten sonra, sezeryen oldum. Aslı’yı sabaha karşı annemin hastaneyi ayaga kaldırmasıyla görebildim. 1 hafta da kaldım. Ne kadar çag atlamışız. Sizler çok şanslı nesillersiniz. Yazılarını sakın kesme, takipçisiyim. Sıradakilere çok yardımcı olacaksın. Sevgiler.

  3. cevap hakki dogmusken dogumdan bir enstantane vereyim… artik son dakikalar, bebek dogdu dogacak noktasindayiz, hemsireye ne yapmam gerektigiyle ilgili birsey soruyorum. hemsire beni duymuyor. bir daha soruyorum, yine duymuyor. neden duymuyor? cunku emin bey kendisi benimle ilgilenmedigi gibi hemsire ile odadaki aynanin kullanimi konusunda geyik yaparak hemsirenin de ilgilenmemesini temin ediyor!!!! iyi taniyanlar sahneyi goz onune getirmistir. siz siz olun mustakbel babalar, esiniz dogum yaparken mac seyretmek, hemsireyle geyik yapmak gibi aktivitelerinizi minimuma indirin. bu da benden tavsiye 🙂

  4. Sehanın eskiden bizi (haluk ve ben) nasıl odasından kapı dışarı ettiğini hatırlıyorum. Doğurduğu zamanda voldemort olması çok normal Emincim… Ama sen bu ana-oğula bakma, yazılarını güzel güzel yaz. Dark mark çağırmalarından da korkma, yanında kapı gibi biz varız! (Tamam, tamam Seha o kadar da cadı değildi.)

  5. emincigim sana ve seha’ya bu olaganustu ani bize de yasattiginiz icin tesekkurler…bir an once oglanlari tanistiralim…yazilarin devamini bekliyorum.

  6. burada onemli bir nokta var ki o da su: orhan’in burcu annesi gibi kova oldu. dolayisiyla o da buyuyunce voldemort olacak, beraber emin’e dark mark cagiricaz boyle yazilar yazdigi zaman ceza olarak.

  7. Tayfun: Ben fantezi olarak yazdıydım yahu. Milletin derdine bak.
    Levent: Döndüm ya, Japonlarla çalışa çalışa çocuk Japon doğdu daha ne olsun?

  8. Şu Japonlarla ilgili konuya geri dönecektin. Nedir olay? Yoksa onlardan çocuk bakım tiyosu mu aldın?

  9. “Hazır sezeryanla yapmışken çocuğun yükselen burcuna ince ayar yapalım da balık olmasın bari kocacııım” diyen var mıdır acaba?

    Ben bir kac kisiden duydum valla bunu…

Yorum Yazınız / Leave a Reply