Bir Yunanistan Yazısı Daha

3-5 sene önce birisi Yunanistan’ı öven bir yazı yazdı mı turizm milliyetçileri “Zaten aynısı olan ülkende tatil yapsana, neden Yunana para kazandırıyorsun?” diye çıkışırlardı; fakat milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımızın olduğu bu 2017 yazında artık onların bile Yunanistan’a gitmeye başladığını görüyorum.

Vardır bir sebebi. Belki aynı yerlere gitmekten bıkkınlık, belki artık insanın üstüne üstüne gelen gündemden kaçmak için en kolay gidilen yer olması, belki yemeklerin ve denizin benzerliğinin verdiği evde olma hissi, belki “bizim buraların” artık “başkalarının” yeri gibi gelmesi.

Ben bazı çevrelerde “Yunan Şarapçı” olarak bilindiğim için olsa gerek son 15 senede Kiklades veya 12 Ada denilen takımadalara ve Tasos’a, birkaç kez araba ile Batı Trakya’ya, iş için veya başka yere giderken Selanik ve Atina‘ya, Mora (Peleponnese) Yarımadası’na ve en son Atina civarındaki Spetses Adası’na gittim. Seyahatlerdeki insanın kendini daha iyi tanıması hissini Yunanistan’da hep daha derinden yaşadım.

Atina Okulu (Rafael)

Kırmızı İşaretliler Bizim Hemşehriler
Kaynak: Wikipedia

Bu yazının ve seyahatlerin hakkını vermek için Antik Yunan kültürü hakkında bilimum seyahat kitabı ve web sitesi, felsefe ve tarih kitapları1, Coursera’dan dersler2 ile bir süre hazırlandım. Ama artık bunun sonunun Antik Yunan ve Roma konusunda doktora yapmak olduğunu farkettiğim için Yunanistan yazı serisine bir yerinden başlamak gerekti.

Milet (Miletus)
Araba ile İzmir’den Bodrum’a gidenler yoldaki birçok kahverengi tabela arasından Söke’yi geçince sağda görünen Milet yazanını farketmiş olabilirler. Belki de okul yıllarında Metin-Ali-Feyyaz gibi Milet-Efes-Bergama isimli Roma şehirlerini hatırlayanlar vardır. Bugünlerde haritaya bakınca da ören yeri işareti ile gösterilen Prien-Milet-Didim üçgenini farketmiş olabilirsiniz. Uzun lafın kısası Yunanistan yazı serisine başlamaya en uygun yerin Türkiye’de Milet olduğunu düşünüyorum.

Milet’e ilk gidişim 2007 yazında tek başıma İzmir’den Bodrum’a giderken olmuştu. İzmir’de işten erken çıktım, Gümüşlük’te denize girmeye acelem yoktu, Milet tabelasını görünce döndüm 5 dakikada hedefe vardım. O ziyaretimde sadece çok iyi durumdaki 15000 kişilik amfiteatrı ve Filozof İmparator Marcus Aurelius’un karısı Faustina’nın yaptırdığı hamam kalıntılarını gezdim ve yoluma devam ettim.

Milet (Miletus)

Eskiden Sahnenin Arkası Deniz İmiş

İkinci gidişimde artık çalışmalarım sonunda Milet’in öneminini kavramış durumdaydım. Bu sefer Milet-Priene-Didim üçlüsünün ortasındaki özenli müzeyi de gezdim.

Batı Felsefesi Tarihi
Bu kadar geç öğrendiğim için utanç içerisindeyim: Batı felsefesinin tarihi Antik Yunan felsefesi ile, Antik Yunan felsefesinin tarihi de Milet ile başlıyor.

Bugün batı dediğimiz coğrafyadaki insanlar ilk kez milattan önce 6. yüzyıl’da Milet’te “Yahu belki de bu depremler, güneş tutulmaları tanrı hariç başka sebeplerden de olabilir” diye düşünmeye başlamışlar. Sonrasında da “Birşeyi bilmek ne demektir?”, “İnsan davranışları nasıl açıklanır?”, “Var olmak ne demektir?”, “Dünya neden oluşmaktadır?”, “Yaptığımız dini ritüellerin faydası nedir?” diye devam etmişler.

Miletli Üçlü

Metin Ali Feyyaz
(Kaynak: thenewleam.com)

Milet Okulu olarak da tanımlanabilecek Milet’li üçlü Tales– öğrencisi Anaksimandros – ve onun öğrencisi Anaksimenes kafalarını doğal olaylar, fizik, matematik gibi konulara yormuşlar. Milet’in altın çağı denilen bu zamanda Milet’te ilk kez bulunanların kısa bir listesi şöyle:

  • Dairenin çapının çemberi ikiye bölmesi
  • İkizkenar üçgen
  • Ters açıların eşitliği
  • Güneş tutulmasının ilk doğru tahmini
  • Gölge uzunluğundan boy hesaplama matematiği
  • Kare kare düzenlenmiş şehir planı (Manhattan’ın fikir babası Miletli Hippodamus imiş)
  • Sokak lambası

Yazar ve gazeteci Gottlieb’e göre felsefe/bilim tarihinin birden bire Milet’te ilerlemesinin sebepleri Miletlilerin aşağıdaki özelliklerinden dolayı olmuş:

  • Pratik insanlar olmaları; astronomi, coğrafya, denizcilik o zaman üç tarafı liman olan Milet’in zenginlik kaynağı olan deniz ticaretine faydalı imiş
  • Ticaret esnasında çok farklı insanlarla karşılaşmaları ve onların farklı mitleri ve dinleri olduğu farkedip kendilerinkilerini sorgulamaları
  • Din konusunda esnek olmaları

İşin içinde bilgiyi aramak (Tales bir iddiaya göre taa Babil’de eğitim görmüş), kozmopolit bir ortamda yaşamak (Tales’in zamanında Milet dünyanın en zengin şehri imiş; Tales bazı kaynaklara göre Fenike’den Milet’e gelmiş) ve bilimden para kazanmak da var (Tales mevsimleri takip edip zeytinyağı makinalarını ekonomi kötü iken ucuza kapatarak köşeyi dönmüş).

Miletliler ticaret esnasında etraflarındaki Karyalılarla, Lidyalılarla, daha sonra Perslerle, Karadeniz’in kuzeyindeki İskitlilerle (Scythians), Akdeniz’in köşelerinde Fenikeliler ve kendilerinden farklı buldukları farklı bir Yunanca konuşan Dor Yunanlıları ile ilişkiler kurmuşlar. Ve Fenikelilerden öğrendikleri yazı ile kafalarındakileri kağıda döküp birbirleri ile tartışmaya başlamışlar.

Benzerlikler
Yunan felsefe ve bilim tarihi okumaya devam edince Efesli, İzmirli, Bergamalı, Assoslu başka hemşehrilerimiz de var.  “Hemşehri”‘den “toprağım” kategorisine geçip Oniki Ada’yı da eklersek rakam katlanıyor.

Zamanla felsefe tarihi İyonya denilen bizim Ege Bölgesi’nden, önce Batı Trakya’ya ve Güney İtalya’ya, sonrasında da Atina’ya geçiyor. Zaten Sokrat’tan sonra olay değişmiş, dünyayı anlamak için bilim/felsefe üstüne insanı anlamak için psikoloji/felsefe üzerinde çok tartışmışlar.  Ama bütün bunların bizim coğrafyamızda olmuş olduğu sabit.

Dolayısıyla Antik Yunan tarihini öğrenmek aslında kendi tarihimizi öğrenmek. Türklerin tarihini Malazgirt ve Orhun Hitabelerinden aradığımız kadar Antik Yunan’da, Hititlerde, Fenikelilerde ve Romalılarda da aramamız gerekiyor. Aksini iddia edeceklerin bir DNA testi yaptırmalarını öneririm.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki benzerlikler bununla bitmiyor tabii ki. Müzik, yemek ve bilimum adetler gibi yıllardan gelen ortak kültür ve doğanın Batı Anadolu’nun aynısı olması sayesinde insan dilini anlamasa da kendisini Yunanistan’da evinde hissediyor.

Farklılıklar
Bana benzerlikten ziyade aslında ilginç gelen ise farklılıklar. Yaz tatili için gideceksek Yunanistan Türkiye’nin büyük şehirlerden kolay gidilen kısımlarına oranla daha ucuz, daha temiz ve daha huzurlu.

Bunun bence en önemli sebebi Yunanistan’daki mekanların çoğunlukla aile işletmeleri olması. Lokantadakiler işi dedelerinden devralmışlar ve hizmet sektörü içinde büyümüşler, yemek satmak dışında ailelerinin geleneklerini ve saygınlıklarını da temsil ediyorlar.

Yemekleri yapan kişi ekseriyetle anne veya baba. O da yandaki balıkçıda çalışırken öğrendiği “Ortaya levrek marin yaptırayım” yerine yıllardan gelen tecrübe ile ahtapotu 10 farklı yöntemle pişirebiliyor.  Garsonlar dükkan sahibinin kızları ve damatları olduklarından orada sadece para için değil aile yadigarı bir gelenek için de çalışıyorlar.

Dükkan sahibinin amacı “4 aylık sezonda” maksimum karı elde edip EBITDA’yı patlatıp dükkanı Feritşahenk’e çakmak değil, makul miktarda para kazanarak gelecek jenerasyonlara devretmek.

Göç
Yunanistan göç alan değil krizlerden dolayı göç veren bir ülke olduğu için sokaktaki insanlar bulundukları yerin sahipleri olduklarını hissediyorlar. Yaşadığı yeri sahiplenen kişi etrafını aile büyüklerinden ve geleneklerinden hatta bazen çocuklarından bile kopmuş kişilerden daha çok seviyor. Sevdiği çevreye, hayvanlara ve tabii misafirlere daha iyi bakıyor.

Bizim de haklı olarak gururla sahiplendiğimiz Anadolu’daki “tanrı misafiri” kavramı muhtemelen Homeros’un Odysseia’sında bol miktarda karşımıza çıkan bir kavram olan Ksenya‘dan geliyor. Ksenya‘nın anlamı: aniden kapıda beliren, Zeus’un da yollamış olabileceği, bir ihtimal insan kılığına girmiş bir tanrı olan yolcuya gösterilen misafirperverlik.

Facebook Migration Study

Facebook’un Göç Çalışmasında En Koyu Ülkeyi Bulun
Kaynak: Karım ve Facebook

Ama insanın misafirine ksenya göstermek için önce ev sahibi olması gerekiyor. Yani ksenya‘nın varlığı için göçün kontrollü oranda olması neredeyse şart.

Vahşi Kapitalizm
Bunları yazarken Türkiye’deki güzel aile işletmelerini ve yıllardır Gümüşlük’ü 15 sene öncesindekine benzer şeklide koruyanları tenzih ediyorum.  Selimiye, Assos gibi yerlerde de durum farklı.

Ayrıca farkındayım ki Türkiye’de arzdan fazla talep var. Bir yer iyi iş yapmaya başladığı anda orada yer bulunmaz oluyor. Amaç daha çok kazanmak ise, ya fiyatlar artıyor ya da ikinci şube açılıyor. İş yapan dükkanın yanına kopyasını açmak isteyen bir kapital sahibi dükkanın aileden olmayan garson ve aşçılarını transfer ediyor.

Kapitalizmin Görünmeyen Eli

Kapitalizmin Görünmeyen Eli
(Kaynak: Memo Tembelçizer)

Bu vahşi kapitalizm ve kısa zamanda çok kazanma hırsı Yunanistan’ın birçok yerini ıska geçmiş.  Orada hala batık da olsa bir sosyal devlet var. Bundan dolayı Turgutreis-Kalimnos (Kilimli) feribotunu işleten Yunanlılar iki koltuk eksiltip bir büfe koymayı akıl etmiyorlar.  Mekan sahipleri “Benden sonra çoluk çocuk nasıl geçinir?” derdinden çok “Hayattan nasıl daha çok zevk alırım?” sorusuna konsantre olmuş durumda.

Sonuçta aynı deniz, aynı doğa, aynı balık ama sistem farklı. Bundan dolayı turizm milliyetçilerimiz bile Yunanistan’ı Bodrum’a, Çeşme’ye tercih ediyorlar.

  1. Introducing the Ancient Greeks (Edith Hall), The Dream of Reason (Anthony Gottlieb), The Flame of Miletus, (John Freely) 
  2. Greek and Roman Mythology, Introduction to Philosophy

Yorum Yazınız / Leave a Reply