1. Geleneksel Londra Bira Turu

Geçen sene Londra’da bir Cumartesi günü geçirme şansım olduğunda uzun zamandır aklımda olan bira turunu (pub crawl) yapma heyecanıyla yanıp tutuşmaya başladım.

Londralı biraseverler/alkolikler tarafından “Circle Line Pub Crawl” olarak bilinen bir gelenek söz konusu. Olay çok basit: Londra metrosunda sarı renkle gösterilen Circle Line’da kullanabileceğiniz bir adet limitsiz metro bileti alınır, her durakta inilir ve en yakın pub’a (ingiliz usulu birahane) girilir, half pint (284.15 ml) denilen en küçük biradan bir tane içilir ve bir sonraki durağa gitmek için tekrar metroya binilir. Bütün hattın üzerindeki 26 durak tamamlanınca tur biter.

Circle Line Pub Crawl
Londra’nın eski gomonis belediye başkanı Kızıl Ken şehrin en kalabalık kısmına giren her arabaya 8 sterlin para kesmesiyle ve özgürlükçülüğüyle meşhurdu. Yasaklardan pek hazzetmezdi ve politik görüşlerinin tamamına katılmasam da (bkz. Hugo Chavez’i dünyanın en önemli adamı gibi misafir etmesi) sevdiğim ve eğlenceli bir adamdı.

Kızıl Ken son seçimi The Telegraph gazetesi yazarı ve gaflarıyla meşhur merkez sağcı (Tory) politikacı Boris Johnson’a kaybetti. Türk basınında İzmit’te linç edilerek öldürülen (Ali Kemal Bey isimli) Türk dedesinden dolayı Türk Boris olarak bilinen fırlama ve komik belediye başkanının ilk icraatlarından birisi metrolarda içki içmeyi yasaklamak oldu. Tabii olaya sınıfsal açıdan bakacak olursanız Boris her yönüyle bir orta üst sınıf mensubu idi ve bira içip sokaklara kusmak futbol izlemek gibi tipik bir işçi sınıf hareketiydi. Boris de kendisine oy veren güruha destek olarak metroları bir nebze de olsa temizlemiş oldu. Tabii burada Boris’in mensubu olduğu üst orta sınıfın da işçi sınıfıyla beraber metroya binmesi atlanmaması gereken bir detaydı. Yoksa canı isterse ailenin her ferdine birer tane dev jip ve şoför tutacak imkanları olan kişilerden bahsetmekteyiz.

Boris’in metroda içki yasağı öncesinde bu bira turunda vakit kaybetmemek için içkiler plastik bardakta alınır ve ivedilikle bir sonraki istasyona giderken yolda içilebilirdi. Şimdi ise her bardağı pubda içip bitirmek gerektiği için 26 duraklı turu tamamlamak zorlaştı. Ben de bütün masumluğumla Londra’da organizatörlere hazırlık yapmalarını rica ettim. Yazdığım emaillerle kendilerini dolduruşa getirsem de beklediğim heyecanı nedense göremedim. Mızmız Organizatör olaya “Yaparız, ederiz” diyerek yaklaştı ve birşey yapmadı, Pasif Organizatör pasif kaldı, Ailebabası Organizatör ise turu karısıyla yapmak istediğinden baltalamayayazdı. Sonuçta Londra semalarına intikal ettiğimde tek bildiğim şey bira turunun Kensington High Street metro istasyonundan başlayacağı idi.

Yapılmayan Hazırlıklar
Turdan bir gün önce Ailebabası Organizatör işi olduğunu bizimle biraz geç (saat 7 gibi) buluşabileceğini bildirdi. Neyse ki biraz pazarlık sonrası sorunu hallettik. Öte yandan tur günü sabah futbol maçımızdan da feragat etmek istemedik. Bu kısmı aslında benim şımarıklığımdı. Londra’da geçirdiğim ender Cumartesi sabahlarından birisinde Battersea Parkında çimlerin üstünde futbol oynamasam olmazdı. Sonuçta maç bitti falan derken öğlen oldu ve Mızmız Organizatör’den “Neredesiniz, ne zaman geleceksiniz? Ben zaten çok hastayım, antibiyotik üstüne bira falan içemem” mesajları gelmeye başladı. Neyse ki bira turunun ruhuna ihanet etmeyip geldi.

Pasif Organizatör ile ben hızlı bir öğle yemeği yedik. Kendisi olayları dışarıdan izlemekteydi ve hem Ailebabası hem de Mızmız Organizatör’ü organize etme stresini bana bırakmıştı. Sonuçta yol üstündeki McDonald’s’da buluşmak üzere sözleştik. Ben vardığımda Mızmız Organizatör iki karış bir suratla elinde mendillerle oturmuş pek de hasta yemeği gibi durmayan bir Big Mac Menü yemekteydi. Hasta olduğunu ve ilaç aldığını dolayısıyla içki içmeyeceğini bir kez daha söyledi. Kendisini ikna etmeye çalışırken Ailebabası Organizatör geldi ve ilk durağımızın High Street Kensington istasyonu civarındaki The Elephant and Castle isimli pub olduğunu ilan etti.

1. The Elephant and Castle (Saat 15:05), 40 Holland Street, High Street Kensington
Burası estetik olarak gittiğimiz en güzel pub idi. Çok sessiz bir muhitte olduğundan etrafta “Lütfen çevremizi rahatsız etmeyelim, içip içip nara atmayalım” gibi yazıların arasında renk renk çiçekler saksılarından taşıyordu. Dışarıdaki iki masadan birine kurulduk ve garson hanım kızımızdan ısıtıcıyı açmasını rica ettik. İçkileri Ailebabası Organizatör ısmarladı ve olması gereken yarım pint’lar yerine tam pintlerı (568.3 ml) önümüze koydu. Kendisine ve Mızmız Organizatör’e lager denen bildiğimiz Efes Pilsen’in muadilini, bana ve Pasif Organizatör’e ise İngiliz usulu gazı kaçmış, sıcak, siyah bira (Bitter) almıştı.

Elephant and Castle

 

Bu ebatta içersek karılarımızın bizleri Liverpool İstasyonu civarından toplamaları gerekeceğini dolayısıyla yarım porsiyon içmemiz gerektiğini söyledim. Bu noktada Ailebabası Organizatör çok akıllı bir öneri yaptı ve bu saatten sonra bütün durakları hayatta yapamayacağımızı, hedef küçültmemiz gerektiğini izah etti. Alternatif olarak Hyde Park çevresindeki metro duraklarına en yakın publara gidecektik. Önerisi hemen kabul gördü. Ardından nedense hiç de akıllı olmayan bir laf ederek zaten kendisinin çok kuvvetli bir bünyeye sahip olduğunu ve içeceğimiz 7-8 birayla sarhoş olmasının mümkün olmadığını iddia etti.

Tartışmalar sırasında Mızmız Organizatör halihazırda oturduğumuz pub’ın çok güzel olduğunu ve bütün günü burada geçirmemizin daha iyi olacağını iddia etmekteydi. Kendisini pek ciddiye almadık, bunun üzerine çektiğimiz resimlerin hiçbirinde bulunmak istemediğini söyledi. Buradaki amacı neydi anlayamadık. Pasif Organizatör tercih belirtmedi.

The Elephant and Castle

 

Tam kalkıp bir sonraki hedefimize doğru yol almaya başlamışken Ailebabası Organizatör yarım saat sonra eve dönüp oğlunu yıkayacağını söyledi. Ciddiye almadık.

2. Churchill Arms (Saat 15:27), 119 Kensington Church St, Notting Hill Gate
İkinci durağımıza giderken Pasif Organizatör aktifleşti ve programı değiştirip gösterdiği gastropub’a girmemizi önerdi. Hyde Park Bira Turu’nun anlam ve ehhemmiyetini kendisine bir kez daha anlatıp yolumuza devam edip ana yol üstünde ve oldukça kalabalık olan Churchill Arms’a girdik.

Churchill Arms

 

Burası da müşterilerinden dolayı en güzel pub’dı. 70 yaşında bastonla yürüyen bir dede ve 7 yaşındaki torunu aynı masada oturuyorlardı. Gözümle görmedim ama bir patron ve işçisi de aynı anda içeride olabilirdi. Orta sınıfı olan ülkelerin avantajları diyelim ve gelir dağılımını düzeltmekten anladığı lafını dinleyecek dostlarını ihya etmek olan hükümetlerimize hayıflanalım.

Churchill Arms

 

İçeride oturacak yer bulmak imkansızdı. Öğle yemeğini yiyen her İngiliz’in yapması gerektiği gibi biralarını almış muhabbete başlamışlardı. Sonuçta Pasif Organizatör içki alırken Ailebabası Organizatör arkalarda yer kaptı ve el kol hareketleri yaparak bizi çağırdı. Kalanlar olarak hızlı bir istişare yaptık ve Ailebabası Organizatör’ün sarhoş olmak suretiyle Hyde Park Bira Turu’nun ruhuna uymasını sağlayacak bir önlem almaya karar verdik. Barmen talimatımız sonucunda bir ölçek votkayı biraların birine boca etti. Kuvvetlendirilmiş birayı karıştırmamaya özen göstererek Ailebabası Organizatör’ün kaptığı şöminenin karşısındaki masaya kurulduk.

Masayı iki Japon kadınla paylaşmak durumundaydık. Kısa sürede başlayan muhabbet ile kadınların birinin iş için Londra’da olduğu ötekinin ise zaten burada çalıştığını anladık. Bir süre sonra alkolün de etkisiyle samimileştik ve zannettiğiniz türden bir yakınlaşma olmasa da Ailebabası Organizatör Japonca Barış Manço’nun Nane Limon Kabuğu şarkısını söylemeye başladı. “Minto, toremonnakawa!” diye bağırdıkça hem yan masalardan bazı kaşlar kalktı hem de Japon kadınlar Londra’da bir pub’da masalarına oturan 4 adamın kendi dillerinde “Nane, limon kabuğu, biraz daha kaynasın aman ha ha ha ha” demesi karşısında ne yapacaklarını şaşırdılar. Ara ara birbirlerine dönüp çok ciddi hatta kızgın bir ifadeyle “Kanzai, kanbano kaizen ooooooo. Akasai hai turko kamişibai oooooooo” dedikten sonra aniden gülüyorlar sonra tekrar ciddileşiyorlardı.

Çıkarken Ailebabası Organizatör karısını arayıp yarım saat sonra oğlunu yıkamak üzere evde olacağını söyledi.

3. The Black Lion (Saat 16:09), 123 Bayswater Road, Queensway
Üçüncü durağımız çok birşeye benzemiyordu. Tavanda yılbaşı öncesi süsler konmuştu ama herhalde biraz çarşının park tarafında kaldığından olsa gerek bizden başka müşteri olarak sadece bir masa irlandalı adam vardı. Üstelik irlandalıların sarhoş olmaları için içmeleri gereken 26 bira limitine de henüz gelmemişlerdi.

The Black Lion

 

İçki alma sırası Mızmız Organizatör’deydi. Ben içtiğim bittlerlardan dolayı tok hissettiğimden hefeweizen (buğday birası) açılımı yaptım. Ailebabası Organizatör ise içine bir ölçek votka eklemiş lager’ını yudumlarken bir taraftan çok sarhoş olamayacağını zira yarım saat sonra oğlunu yıkamak için eve dönmek istediğini açıklıyordu.

Your Aim

Pisuar Önü Yazısı: Hedefimiz Tuvaletleri Temiz Tutmaktır, Hedefinizi Tutturursanız Makbule Geçer

Pasif Organizatör iyice aktifleşmiş ona buna SMS atmaya başlamıştı. Bir baktım ortak bir arkadaşımıza Ailebabası Organizatör’ün birasına votka eklediğimizi yazmış. Kendisini çaktırmadan uyardık.

Votkalı Bira

Hangisi Votkalı Anlamak İmkansız

Black Lion’dan ayrıldığımızda artık hafiften çakırkeyif olmaya başlamıştık zannediyorum. Yolda kaldırım çalışmasından dolayı geçişin daraldığı yerde Ailebabası Organizatör karşıdan gelen kadının üstüne üstüne yürüdü ve yanından hızla geçerken kadın düşeyazdı. Kadın kafasını hışımla arkaya çevirip en kibar haliyle “Excuuuuuuse meeeee!” dedi (“Afedersiniz bayım” veya “Çüüüş!” diye tercüme edilebilir). Pasif Organizatör ise 3 pint (1704.9 ml) biranın etkisiyle aktifleşmiş bize yol soran kızlara “Zaten biz de oraya gidiyorduk hanfendi” diyerek yol tarif etmeye başlamıştı.

4. The Swan (Saat 17:38), 66 Bayswater Road, Lancaster Gate
The Swan’ın özelliği zamanında Hyde Park’ta asılan hükümlülerin son içkilerini içtikleri mekan olmasıydı. Bir başka özelliği de bira alma sırasının bana gelmiş olması. Barmene 4 bira 4 tane de susatıp içki miktarını arttırma amacıyla yenmesi bir gelenek olan ekşi krema ve soğan aromalı cips söyledikten sonra arkadaşlarımdan birisinin 192 boyunda, 99 kilo olduğunu ve ivedilikle sarhoş olmak istediğini fakat çok dayanıklı olduğundan biranın kesmediğini iddia ettiğini dolayısıyla bardağına bir ölçek votka eklemesini rica ettim. Barmenin gözeleri ışıldadı ve “O zaman iki ölçek votka!” deyip itiraz etmeme izin vermeden votkaları boşalttı.

The Swan

 

Bu noktada hava kararmış olduğundan yarım saat sonra eve gidip oğlunu yıkamak isteyen Ailebabası Organizatör bir sonraki durağımıza taksiyle gitmemizi teklif etti ve bizleri teşvik etmek için taksi ücretini kendisinin vereceğini söyledi.

The Swan

İşte Suçlu Barmen Orada! Çok da Masum Duruyor Namussuz

5. The Rose and Crown (Saat 18:06), 2 Old Park Lane, Hyde Park Corner
(Bu noktadan sonra hatırladıklarım biraz bulanık o yüzden yazarların uydurma ehliyetini kullanmam söz konusu olabilir. Okurlarımdan şimdiden özür dilerim.)

Rose and Crown

 

İçki alma sırası Ailebabası Organizatör’deydi ama onun aldığı biranın içine votkayı nasıl ekleyeceğimizi bilemediğimiz için karambolde Mızmız Organizatör’e aldırdık. Ailebabası organizatör biraları beklerken karısına yarım saat sonra oğlunu yıkamak için eve döneceğini açıkladı.

Rose and Crown

Üzeri Çarpılı Olan Votkalı

Bir ara U2’nun Pride (In the name of love) şarkısına eşlik ettikten sonra Mızmız Organizatör hastalığını unutup cebinden çıkardığı püroları ikram etmeye başladı. Pürodan hoşlanan bir kişi değilim ama çoğunluğa uydum ve dışarı çıkıp kapı önünde purolarımızı içtik. O esnada Ailebabası Organizatör cep telefonuna gelen “Ne içtiğine dikkat et – Bir Dost” yazan SMS’i gösterdi “Tabii herkes ne içtiğine dikkat etmeli, içki tüm kötülüklerin anası. İngilizlerin dediği gibi üzümlerle tahılları karıştırmadığın sürece sorun yok” diyerek geçiştirdik.

6. The Bunch of Grapes (Saat 18:43), 207 Brompton Road, Knightsbridge
Rose and the Crown’ın önünden nedense otobüse bindik. Yolumuz çok kısa olduğundan yürümeyi tercih ediyordum ama beni de zorla bindirdiler. Bunun üzerine otobüs şoförü ile pazarlık yapma yoluna gittim. “Bakın Şoför bey, biz sadece bir durak gideceğiz. Evet farkındayım bir durak ile 111 durak aynı fiyat ama yine de bu saçma değil mi? Şimdi siz benim bu indirimli ödeme teklifimi kabul etmezseniz ben yürüyerek de gidebilirim” desem de adam pazarlık etmeye niyetli değildi. Mecbur 2 pound ücreti verip ilerledik. Otobüste Ailebabası Organizatör yanındaki Fransız turiste yarım saat sonra eve gidip oğlunu yıkayacağını söyledi. Fransız “Pek İngilizce anlamıyorum” diye cevap verdi.

The Bunch of Grapes

 

Bunch of Grapes’in alamet-i farikası ise birbirinden camla ayrılmış masalar. Eskiden bir üst sınıf beyefendi arabacısıyla beraber pub’a girerse (aynı pub’a giriyor olmaları da enteresan) rahatsız olmadan arkadaşlarıyla konuşabilsin diye bütün pub’lar böyle bölmeliymiş. Şimdi Bunch of Grapes bu tasarımın devam ettirildiği ender pub’lardan.

Bunch of Grapes’de de yer sorunu vardı. Bir grup Belçikalının masasına sulandık, ucundan azıcık otururken bir grup Alman gelip Belçika’dan geçen Alman ordusu gibi sandalyeleri ve masayı istila ettiler. Bunun üzerine ayakta Norveç’in Londra Belediyesi’ne hediye ettiği noel ağacını görmeye gelmiş iki Norveçli ile sohbete başladık. Sırf bunun için gelmişler, Trafalgar Meydanı’nı tarif ettik, ellerinde harita ağaç görmeye gittiler.

Bunch of Grapes

Allah Rızası İçin Eli Fotoşap Tutan Birisi Şu Resimleri Adam Etsin

Ama buradaki asıl sorunumuz Ailebabası Organizatör’ün içki alma sırasının gelmiş olmasıydı. Bir şekilde kendi aldığı içkiye votkayı nasıl ekleyeceğimizi düşünmeye başladık. Mızmız Organizatör garson kıza rüşvet teklif etti ama kız kabul etmedi. Sonuçta biralar geldi ve oturduk. Çaktırmadan yaptığımız istişare toplantısında bir karambol yaratıp halletmeye karar verdik. Bunun üzerine Mızmız Organizatör ve içkilerin yardımıyla Aktif Organizatör olmuş olan Pasif Organizatör bilek bileğe (el ele tutuşmadan) salsa yapmaya başladılar. Ailebabası Organizatör bakmazken Mızmız Organizatör 1 değil üstelik 2 ölçek votkayı birasına ekleyebildi.

7. Zetland Arms (Saat 20:06), 2 Bute Street, South Kensington
Bunch of Grapes’ten Zetland Arms’a yürüdük. Yolda yaşlı bir teyzeyle bu gecenin hatırası olsun diye fotoğraf çektirdik. Durumu pek anlamamakla birlikte bizi kırmadı ve poz verdi. Biz yalpalaya yalpalaya ilerlerken arkamızdan “Belki de bu haldeyken oğlunuzu yıkamanız iyi bir fikir olmayabilir delikanlı” diye seslendi.

İngiliz Teyze

Teyze Şaşkın

Zetland Arms’a vardığımızda artık İngilizlerin yemek öncesi içki saatleri gelmişti. Pub tıklım tıklımdı. Burada Mızmız Organizatör’ün karısıyla buluştuk. Sağolsun kendisi Ailebabası Organizatör’ün birasına bir ölçek votka koyma işlemini gerçekleştirdi. Ama artık Ailebabası Organizatör de içtiklerinden dolayı (o ana kadar içtiği 3409.8 ml bira ve 7 ölçek votka bir bizonu devirirdi) kendinden geçmişti, cep telefonuyla önce yakın arkadaşlarımızı aradı, daha sonra daha uzak arkaşlarımızı denedi ve en son Aktif Organizatör’ün ablasının kocasını aramaya kadar işi götürdü. Ne konuştuklarını bilmiyoruz. Arada tabii ki karısını arayıp yarım saate oğlunu yıkamaya geleceğini söylemeyi ihmal etmedi.

Zetland Arms

 

Yağmur olmadığından havanın soğukluğuna aldırmayan İngilizler sokağa kadar taşmıştı. Bu vesileyle camın öteki yanından arkadaş olduğumuz grupla camdan şerefe yapacak kadar samimiydik.

Zetland Arms

 

Zetland Arms’dan çok fazla hatırladığım yok, ama çıkarken bira bardağımın içinden oldukça pis olması gereken bir 2 pens değerinde metal para buldum. Ailebabası Organizatör’ün pis şakasıymış.  Dizanteri olmadım, herhalde mikroplar bira içinde ölmüşlerdi.

Noor Jahan’da Hint Yemeği ile Kapanış
Son durak olarak bu kadar birayı emmesi için yüklü miktarda hint yemeği yememiz gerekiyordu. Mahalledeki favori hint lokantamız (Madonna’nın en sevdiği Hint lokantası olduğu söylenen) olan Noor Jahan‘a (Nurcihan) gittik. Nur Cihan’ın Taj Mahal’ın yapılma sebebi olan hanfendi olduğunu hatırlatmak isterim.

İçeride biz gelene kadar oldukça sessiz bir atmosfer vardı. Benim, Aktif Organizatör’ün, Ailebabası Organizatör’ün karıları da bizi burada beklemektelerdi. İçeri girerken nedense bir “Beşiktaşım Oleey” tezahüratı yaptık (aramızda Beşiktaşlı yok) ve bir anda bütün kaşlar kalktı ve kafalar bize döndü. Henüz hint birası Cobra’larını yudumlamaya başlamamış olan karılarımız bizleri sakinleştirdiler.

Ne yediğimizi tam hatırlamıyorum ama Ailebabası Organizatör’ün yemeği Hint aksanıyla İngilizce konuşarak ısmarlaması (özellike üstüne basa basa “vii vant sam pappadams” demesi) garsonların pek hoşuna gitmedi. Kesin atılacağız diye düşünürken bir şekilde hintçe “la havle ve la kuvvet” deyip Hint hoşgörüsü gösterdiler ve yemeklerimizi bitirmemize izin verdiler.

Yemekte cobra birasından içmeye devam ettiğimizi eklemek isterim. O kadar acıyı başka türlü geçiremezdik.

Ailebabası Organizatör çıkışta “Ulaaaan, içkime kesin birşeyler karıştırdınız, ben böyle sarhoş olmam. Oğlumu yıkamaya eve gidiyor olmasaydım canınıza okumuştum!” diye bağırırken karısı kafasından bastırarak (bkz. Ergenekon tutuklaması hareketi) kendisini taksiye soktu ve bira turumuz sona erdi.

14 Replies to “1. Geleneksel Londra Bira Turu”

  1. bruce hanım: uykusuz ve leman (penguen’i bıraktım) her hafta okuduğum ve çok sevdiğim dergiler. umarım bir gün oralarda da yazarım.

    bu arada bu yorumdan sonra dolup bir sonraki bira turu yazısını hazırladım. yazarı mızmız organizatör. yakında post ederim.

  2. sarapci bey, yazı her zamanki gibi super olmus, bence kitap yazmalısın ya da uykusuz veya penguen gibi guzel dergilerimizde yazarak daha geniş bir halk ktlesine ulaşmalsın. iki çocuk annesi olarak ayrıca ağzmızın suyu aktı programınıza…….darısı başımıza.

  3. londra kulturu hakkında da turlu izahatlar ıceren nüktedan bir yazım ve yorumlar olmus. bir o kadar keyfinizin ustune de yazılanı okumak keyif oldu bana.
    cok hos

  4. sarapci bey, yazı her zamanki gibi super olmus, bence kitap yazmalısın ya da uykusuz veya penguen gibi guzel dergilerimizde yazarak daha geniş bir halk ktlesine ulaşmalsın. iki çocuk annesi olarak ayrıca ağzmızın suyu aktı programınıza…….darısı başımıza.

  5. Eskiden vardı ama artık yok maalesef. Makroda görmüştüm dediğiniz 1 sene falan önce mi? Eger yeni gorduyseniz haberim olsun valla super olur..Selamlar..

  6. bu yazida yazilanlarin hepsi (hatirladigim kadariyla) dogrudur

    tum katkida bulunan herkese tesekkur ve tebrigi borc bilirim

    yasandi bitti saygisizca

    sarapci organizator’e de muazzam yazisi icin ekstra tesekkur

    simdi oglumu yikayip yatirmaya gidiyorum

    optum

  7. Hikaye süper:) Londra’ya gidince yapmak gerek.. Aksam eve gidip direk bira içiyorum öyle bi canım çekti ki.. Ah şu Guinness de yeniden Turkiyeye gelse..Fotografını gördüm kötü oldum:)

  8. Sevgili Cagla, katilimciydik tabii ki. Zaten bu Sarapci Bey’in en klasik taktigidir. “Yapilmayan organizasyonlar” diye baslayarak sanki cok organize olmamiz gerekiyomus izlenimi yaratip sucu bize atmis. Ahanda iste dogaclama pubcrawl yapildi. Hemi de bir adet hasta (mızmız), bir adet pasif, bir adet de ailebabasi “organizator”un butun “sozde” kosteklemelerine ragmen. Sarapci Bey’in de belirttigi gibi “yapariz abi” dedim ve yaptik. Buyutulecek bir sey yok.

    Bu arada benim hasta oldugum konusu sanki biraz supheci bir yaklasimla sunulmus. Teessuf ederim. Hasta yatagindan kalkip gittim, iki gozum onume aksin ki. Mizmizligin bi kismi hastaliktansa, bi kismi da pubcrawl oncesi ogle yemegi icin satilmis olmamdi. Sarapci Bey bu detaylari atlar tabii. Ne de olsa kalem onda. Sonra da pubcrawl oncesi alelacele yenilen Big Mac menuye laf edilir. Ayip yau!

    Arada getirdigim purolara da laf atilmis. Ayriyeten milletin 26 durak olmasi sebebiyle ictigi yarim pint’lar yerine tam pint icmemiz konusundaki israrciligim da gozardi edilmis. Yoksa bunlar girlie-men gibi her pub’da yarim pint icip gunun buyuk bir kismini yollarda gecirmeyi tercih ediyolardi. Ben ise hasta halimle, madem 26 durak hikaye olacak, bari alkolu maksimize edelim derdindeydim (bakiniz, en guzel duragimiz olan ilk pub’da oturup pesisira pint devirme tercihim), ama yaranamadim elbette. Tam pint israrim bir yana, cogunluk resimde gorulen Guinness’lerin de adresinin kim oldugunu soylememe hacet yok sanirim. Son olarak Bunch of Grapes’te Ailebabasi Organizator’un birasini votkalamanin ne derece mesakkatli bir organizasyon gerektirdigi ve o meyhos halimizde bu husustaki onemli katkilarim da tabii ki “hatirladiklarim bulanik” bahanesiyle satir aralarinda kaybolmus. Saglik olsun, ne yapalim.

    Neyse, bundan boyle sayin Sarapci Bey http://www.pubcrawler.uk.com adresinden halleder pubcrawl organize etmek istedigi zaman.

    Son olarak, sevgili Anil’in tahmininin aksine, hanimlarimiz cok cok anlayisli idiler. En azindan kamuoyu onunde. Diger eslerin eve varildiginda cektikleri fircalar konusunda mesuliyet kabul etmiyorum. Kendilerine bilahare tesekkuru borc bilirim. Ama Ailebabasi Organizator’un lokanta cikisi taksiye bindirilisi sirasi yasananlar hakikaten muazzamdi ve de Sarapci Bey’in yazdiklari malesef cok kisa bir ozet olmus. Gelgelelim detaylari net olarak hatirlayabilenimiz olmadigi icin okuyucularin hayal gucune birakmakta fayda var sanirim.

    Sevgiler,
    Mızmız Organizatör

  9. Gercekten cok komik… Genclik gunlerimi hatirlatti… En guzel yerinde kesmissin ama. Hanimlardan muhtemelen isittiginiz azardan da bahsetseydin ya biraz 🙂

  10. gülmekten gözlerimden yaşlar aktı, bu konuda Mzımız Organizatör ve Ailebabası Organizatör’den de yorumlar bekliyorum. Bu arada kendilerine organizatör demen çok hoş olmuş zira daha çok katılımcı gibiler geldi bana 😉

  11. Sabah sabah çok güldüm bu yazıya..:)))
    Ailebabası Organizatör’ün içtiği o kadar biraya ve sizin hain planlarınıza rağmen eve giderken bile oğlunu yıkamaktan bahsetmesi de gözlerimi yaşarttı doğrusu.. İnanılmaz bir sorumluluk duygusu!! 🙂

Yorum Yazınız / Leave a Reply