Tag: Koşu
-
8 km olanı televizyonlarda gördüğümüz herkesin Boğaziçi Köprüsü’ne çıkıp köprüyü sallamak suretiyle sağlamlığını kontrol ettiği koşu. Bu, koşudan ziyade bir karnaval gibi. Mangalınızı, yumurtanızı, dolmanızı, tavlanızı getirip köprü üstünde piknik yapıyorsunuz. İlerki senelerde bu kısmın yasaklanacağını veya disipline olacağını tahmin ettiğimden bunları yapmak isteyen okurların gelecek senekine muhakkak katılmalarını öneririm.
-
Ayakkabılarımdan memnun olmama rağmen meraktan bilimum testleri yapmaya karar verdim. Önce ayaklarınızın kenarlarına ufak mavi noktalar koydu, sonra ayaklarımı bir kutuya sokturup 3 boyutlu scan etti. Scan sonunda ayaklarımın tam olarak numarasını ve daha önemlisi genişliğini belirledi. (¨Kocam dışarıda bekliyor Doktor Bey¨ fıkrasını bilenler bilmeyenlere anlatsın.)
-
Yaklaşık 10 senedir sakatlıklar hariç düzenli koşuyorum ama birçok arkadaşımın gayet güzel bir yere geldikten sonra çeşitli sebeplerle koşmayı bıraktığını gördüm. (Koşmayı aşıp bir sonraki mantıklı adım olan triatlon veya ultramaratona başlayan hayvanları tenzih ederim.)
-
İlk yazıdaki girişten sonra şimdi işin heyecanlı kısmına geldik. Yazıyı okuyanlardan en çok aldığım yorum, “İyi diyorsun Sayın Şarapçı da ben koşunca hemen nefes nefese kalıyorum. N’olcak?” Cevap: Nefes nefese kalmamak için iki şey yapmanız lazım: doğru nabız aralığında koşmak ve doğru nefes almak.
-
Arkadaşlarıma koşuya başlama konusunda yardım ederken herkese aynı şeyleri anlattığımı farkettikten sonra ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. En azından burayı okuyan başkaları da tecrübelerimden faydalanır. Ama önce bazı önemli uyarılar: doktor değilim; koşu antrenörü değilim; bu yazıyı kitaplardan, bloglardan ve web sitelerinden öğrendiklerimi kendi üzerimde denedikten sonra bir amme hizmeti olarak yazıyorum.
