Atina

Disarida simitciler vardi. Hemen onlarla konusmaya basladim ve artik tatilin bir klasigi olmus olan “Turkce biliyor musunuz?” sorumu Yunanca sordum. Bu sefer cevap Turkce geldi, “Biliyorum!” Megersem simitcinin adi Aydin’mis ve yanindaki de Selahattin’mis! Iskece’li Turkmus ikisi de. Hemen bir simit ikram ettiler. Ben de terbiyesiz bir sekilde simitin bayat oldugunu iddia ettim. Continue reading Atina

Kahire

İçeri girerken kapıdaki ayakkabı alıcısı amca elleriyle “ver ver” hareketi yaptı. Ben de kafamla “olmaz olmaz” hareketi yaptım. Ama aynı esnada, caminin bir köşesinden beni gösterip “O kâfir şuradan şuraya gidemez, durdurun!” jestleriyle yerinde zıplayıp duran abi de gözümden kaçmadı. Ortalığı velveleye vermemek için hızla içerideki mümin kalabılığın arasında kendimi kaybettirmeyi başardım. Continue reading Kahire