www.sarapci.com

Curiosity is, in great and generous minds, the first passion and the last. – Dr Samuel Johnson

Akyaka ‘25

·

,

Bu seneki 4. geleneksel TAC 92 buluşmamıza 1 değil tam 2 evlat getirdim! Evlatların diğer evlatlar ile sosyalleşmek ve kite surf öğrenmek gibi amaçları olduğunu sanmıştım lakin sonradan anladım ki birisi alkol diğeri ise karşı cins münasebetleri üzerine tecrübe kazanmayı planlıyormuş. Kazançları bu kadarla bitmedi, uyku öncesi bol yağlı çorba, jandarma kimlik kontrolü gibi yerel anılar da biriktirdiler. Bu sene toplam çocuk sayısı rekor idi ve bu 8 nasılsa tek arabaya sığabiliyorlardı (3’ü öne 4’ü arkaya 1’i bagaja imiş).

Tabii ki ana odağımız çocuklar değildi. Eşlerimizin yanımızda olmamasının da verdiği rahatlıkla hala lisedeymiş gibi aramızda olmayanların dedikodusunu yaptık, 100bin kere anlattığımız hikayeleri bir daha anlatıp güldük, birbirimizden akran zorbalığı için malzeme topladık ve ana-babaları çocuklarına, çocukları ana-babalarına rezil ettik.

Sivrisinek Öncesi Akyaka Sokakları (Kaynak: Google Maps)

Başganımız Y bu sene HRT Aleyhisselam’ın rahle-i tedrisatından geçtiği için daha müsamahalı mı idi? Hayır. Faşizm gevşemiş, yerini oligarşiye bırakmış mıydı? Hayır. Megafon ile talimat verme geleneğine son verilmiş miydi? Hayır, hayır, hayır.

Ama ilerleyen yaşımız da göz önüne alarak bu seneki günlük programa dinlenme saati eklenmiş ve akşam yatış saati erkene (12:30) alınmıştı. Başgan beni geçmiş senelerdeki gibi megafonla uyandırmaya kalkmadığı gibi, zalim, Bezos bicepli kocası first husband B’nin tekila shot zorunluluğunu da benim gibi içki içmeyenler için esnetti. Biliniz ki Başgan esirgeyen ve bağışlayandır.

Asperger Neymiş?

Farkına vardım ki her sene Akyaka zamanında kafayı taktığım bir konu oluyor.

İlk sene kahve falı bakmaya takmıştım. Artık o gelenek yerleşti, bu sene de agresif kehanetlerime devam ettim, ağzım torba değil ki büzesin. Ama falı bakılanlar nasılsa yine de memnun kaldılar.

2024 yazında menopoz üzerine araştırma yapmaktaydım. Akyaka’da yakaladığım kadın cinsinden arkadaşlarıma ve bazılarının telefonla ulaştığım ablalarına konu hakkındaki deneyimlerini sorup herkesin adeta ergenlik gibi ne kadar farklı şekilde menapoz yaşadığına şaşırıyor, notlarımı alıyordum.

Bu sene tam gelmeden önce Seha (ki erkek ismi olsa da kendisi bir kadındır) sürekli bencilliğime ceza olarak Asperger sendromundan muzdarip bir kocanın kitabını okuma görevi vermişti. Akyaka sahillerinde bu kitabı okuduğum ve kitap mükemmel olduğu için sürekli bu konuyu düşünmek ve konuşmak zorunda kaldım.

Psikoloji eğitimi almış okurlarım kızacak ama bir nebze ileri de giderek kendime ve aramızdan bazılarına 1 teşhis de koydum, hatta sınıfımızın yaklaşık %20’sinin de zamanındaki kolej sınavı denen sınav ile bu şekilde öğrenciler arasından seçildiğini iddia ettim.

AMK, isminden de tahmin edebileceğiniz gibi teşhisimi çok takmadı ve kafadan %3 IBAN ödemesi tenzilatı aldığı hesaba %12.5 bahşiş ekleyip, 9’a bölüp 2 ile çarpıp ezberlediği IBAN numarasını ödeme yapsın diye first husband B’ye iletti. AA ise iki ayağı üstünde sağa sola sallanarak bu teşhisleri ilgi çekmek için koyduğumu, kendime teşhis koyarken yapmak istemediğim sorumluluklarımdan kaçmak amacı güttüğümü, aslında gayet nörotipik olduğumu, kendisinin ise daha da nörotipik oluğunu iddia ederken benimle göz teması kurmuyordu. D saçlarını sol eli ile düzeltirken, “Asperg ne, bir cins marul mu? Saçmalamayın ayol!” dedi. P ise TRT spikeri aksanı ile sükunetini bozmadan, “Öyle birşey olamaz şekerim” demekle yetindi.

Tabii beraber geçirdiğimiz zamanda durumumdan dolayı bol miktarda akran zorbalığına maruz kaldım. Akran olmayan çocuklar bile “Aspi, aspi” diye etrafımda dönerek zorbalık yaptılar.

Biraz Deniz, Çok Az Uyku

Yine her zamanki gibi Başgan Y tarafından titizlikle hazırlanmış, gündüz deniz, akşam yemek ve gece konser şeklinde her anı dolu bir programımız vardı.

COO arkadaşımız AMK her mekanda yer yer komplikeleşen ödemeleri (“Ben yemek yemedim, benim fişimde neden şezlong yazıyor? IBAN ile ödesek, IBAN ile de ödemesek”) organize etti, bizlere ise sadece söz dinlemek ve söylenmeden iştirak etmek kaldı. AA Hollanda övdükten sonra söylenmeden durmayı beceremediği için son gün biraz azarlansa da diğerlerimiz kısa tatilimizi WhatsApp grubundan kovulmadan bitirebildik.

İlk akşam yemeğinizi Selanik isimli yürüme mesafesindeki meyhanede yedik. Ben Başganın tebliğ ettiği görevlerimden olan mezeleri sipariş etme işini yaparken meze kabının estetiğini bozduğum için mekan sahibi (bkz Soup Nazi) sakallı amca tarafından azarlandım (“Annem olsa o dövmesiz eline bir tane vurmuştu ama dua et ben daha sakinim…. Sakinim dedim sana!”). Akyaka geleneklerine uygun olarak bacaklarımızı liberal bir şekilde sürdüğüm Sinkov’a 2 rağmen ısırmakta inat eden sineklere aldırmadan, “Mala geleceğine cana gelsin” deyip yemeğimizi yedik. Özellikle Selanik’teki yaprak sarmasını tavsiye ederim.

Perşembe ve Cuma gündüz geçen senelerdeki gibi Filika ve Rahat Beach’e gittik. Akyaka mekanları limitli olduğu için buralarda gördüğümüz aynı kişileri geceleri Riders Inn’deki konserlerde, akşam yemeklerinde ve diğer sahil mekanlarında tekrar tekrar farklı şekillerde (ayık, sarhoş, high) bir daha bir daha görüyorduk.

Fırat Akarsel ve Muhteşem Grubu (Kaynak: Instagram)

Bir gece first husband B de inovasyon yapmadan duramadı ve içki getirilen buzlu kovaya sırayla shot yapan herkesin kafasını sokmak gibi vahşi bir ritüel başlattı. Evlatlar bunu çok beğendiler ve hemen sıraya girdiler. Benim hiç hoşuma gitmedi ama gruptan ayrılanı AMK kapar diye mecburen katıldım.

Perşembe akşamı yine geçen senelerdeki gibi Fırat Akarsel’in muhteşem grubunu izledik. Repertuvar önceki senelerle aynıydı ama bu sene Fırat “Uzun zamandır çalmadığım bir şarkıyı solo gitarla çalacağım” deyince haklı olarak heyecanlandık ve geceyi bağırarak söylediğimiz rahmetli Chris Cornell’in Like A Stone şarkısı ile bitirdik.

Geceyi bitirdik derken, ben bitirdim zira ben hariç herkes her akşam çorbacıya gidiyordu, bir akşam zorla beni de götürdüler. Ama İncil’de de söylendiği gibi, “Atı dereye götürebilirsiniz ama ona su içirtemezsiniz”. Hesabı ödedim, ama akşam yemek yememe prensibimi bozmadım.

Cuma akşamı Yengeç’e gittik. Bu sene sivrisineklerini de alıp dere kenarında yeni bir mekana taşınmışlar. Eskisine göre çok daha ferah olmuş, zaten geçen senelerde de özenli ve temiz idi. Başka değişiklik olarak Ertan Abi’ye bize Beşiktaş’a attığı golü anlatmasın diye ocakbaşı işi vermişler. Yengeç’te çok iyi pişirilmiş ahtapotu yediğim için vegan arkadaşlarım tarafından azarlandım. Tavsiye ederim.

Cumartesi günü ise Başgan Y’nin bu seneki inovasyonu olan 45 derece sıcakta 1.5 saat stablize yoldan denize gitme ve gelme üzerinden şekillendi. Ben Asperger olabileceğim için arabada arkaya bakan koltuklara oturamayacağımı, hassas midemin bulanacağını iddia ettim. Yer vermeyi reddettiğim sevgili arkadaşım AA DJ’lik yaparken perişan oldu.

Tavanı yanıp sönen kırmızı led ışıklı transfer aracımızda AMK’nın ses sistemi ile pavyon şarkıları dinleyerek hedefimiz olan muhteşem denizli Kargıcak Koyu’na plana uygun şekilde 1.5 saatte ulaştık.

Kargıcak Koyu (İnsanlar Öncesi)

Hava o kadar sıcaktı ki münasebetsiz “bugün tsunami sıcağı var” iddiaları ile denize girdik. Yemek sonrasında ben gölgede terleyerek kitabımı okurken nörotipikler ve AMK tavla turnuvası yaptılar. Göktürk takımı Etiler takımını yendi. Ardından akşam yemeği esnasında boyun bölgesini tercih eden Kargıcak sivrisinekleri tarafından yenildik. Burada servis harikaydı ama yemeklerden favorim olduğunu söyleyemeyeceğim.

Dönüş yolunda yer yer çökmüş olan stabilize yolda zaman zaman uçuruma uçacak gibi olduğumuzdan, yatılı servisi otobüsünün şoförü Muharrem Abi’nin E5 yolunda kravatla gözünün bağlanıp, “Abi biraz sağ yap, abi biraz sol yap” diye Mercedes 302 otobüsü nasıl ustalıkla kullandığını ve sonuçta gündüzlü otobüsünü yarışta geçtiğini ve gündüzlülerden baklava kazandığımızı anlatıp güldük.

Pazar sabahı Hababam Sınıfı’ndaki Mahmut Hoca azar sahnelerinde çalınana benzer acıklı bir fon müziği eşliğinde son kahvaltımızı yaptık. Yeni uyanmış ve henüz uyanmamış otel müşterilerinin garip bakışlarına ve küfürlerine aldırmadan bom çektik, kahve falına bakıp gelecek sene başımıza gelecekleri öğrendik.

Tam yolcu yolunda gerek, diyecekken Başgan birden kedili kaplanlı yüz maskeleri çıkarttı ve hepimize zorla tatbik ettirip fotoğraflarımızı çekti. Aslında son gece yapacakmış ama unutmuş. Çantasından başka birşey çıkacak diye çok korktum ve hemen yola çıkmak üzere ayaklandım.

Sonuçta bu da bitti, gelecek sene daha kalabalık, daha yaşlı, daha otoriter, daha fazla çocuklu, daha da dalga geçmeli bir 3-4 gün geçirmek üzere sözleşerek ayrıldık.

  1. Level 0.5 diye bir kategori yok. Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Asperger_syndrome
  2. Sinkov diye Tolstoy karakteri gibi ilaç ismi mi olur? Aklıma RTE’nin Putin’in sözcüsü Peskov’a şaka yapma videosu da geliyor.

Comments

Yorum Yazınız / Leave a Reply