Ortaokul yillari. Yazlari her haftasonu ailecek Mersin civarindaki yazlik evimize gidiyoruz. Bizim sitenin havuzu yok, fakat basketbol ve futbol oynanan bir sahasi var. Yandaki komsu sitenin ise havuzu var, ama denize iskelesi veya basket sahasi yok. Ben ve arkadaslarim havuzu denizden daha cok seviyoruz, ve anne-babalarin mis gibi deniz varken pis havuza girilir mi nasihatlarini dinlemiyoruz.
Iki sitenin gencleri (ki yedigimiz naneyi anlatirken genc demekten utanip cocuk demek lazim) imzasiz bir pakt yapmisiz: biz havuza yanimizda onlardan birisi olmak sartiyla yan siteye gidiyoruz, onlar ise top oynamaya ve denize bize geliyorlar. Hatta o yillarda cok onemli bir sey olan site futbol takimimiz bile birlesik. Toplam 54 dairelik iki sitemizin takimi Camlik, 200 kusur dairelik Mesko’ya karsi David’e karsi Golyat cinsinden zeferler kazanip duruyor. Sitemizin kucuk cocuklari 17-0’lik muhtesem galibiyetimizin hikayeleriyle buyuyorlar. Kisaca Mesko’nun hiyar Haluk tarafindan toplanan futbol takimina karsi iki site tek yumruk vaziyetindeyiz. Zaten yan sitenin sakinlerinin onemli bir kismi sitenin insati bitince asansor ve havuz farki icin bizim siteden oraya tasinmis kisiler, ustelik benim Tarsus Amerikan’dan sinif arkadasim Tece Duku Cem (ki Kucuk Bey olarak da bilinir) sitenin ileri gelenlerinden.
Maalesef bu sitede C Blok, 9 numarada bir Erol Bey oturmakta. Bu Erol Bey cocugu olmayan huysuz bir adam. 50-55 yaslarinda, kel kafasinin uzerine yandan uzattigi saclarini Necmettin Cevheri stilinde tariyor. Mezitli Kontu Kucuk Bey Cem’in ise komsusu ve aile dostu… Bu Erol Bey’in ozelligi bizi havuzda her yakaladiginda kovmasi, beraber geldigimiz arkadasimizi azarlamasi, arkamizdan da civarindakilere 10-15 dakika kadar soylenmesi, bizim havuza alinmamamiz icin beyaz biyikli, gobekli, kasketli kapicilarina surekli olarak baski yapmasi, hatta site toplantilarinda aleyhimizde lobi olusturmasi. Haliyle bu Erol Bey’i hic sevmiyoruz.
Sari sicak bir yaz gunu genellikle oldugu gibi sikildik ve degisiklik olsun diye yan sitenin damina ciktik. Dam bir teras gibi, dort tarafinda da balkon gibi trabzan var. Biraz gezindikten sonra ne gorelim, Erol Bey’in karisi iki legen cilek receli yapmis ve bunlari arka balkona (heralde sogusun diye) birakmis. Arka balkonu yandan zor bir acindan goruyoruz, ama tukuruk mesafesi. Maalesef ruzgar yuzunden tukurmek cok zor. Icimizdeki en iyi tukurucu Zeki bile yesil tukurugunun dagilip ucmasini engelleyemedi. Bunu uzerine usenmedik, gidip bakkaldan iki paket Billur Tuz aldik ve dama geri geldik. Iki paket tuzu Erol Bey’in karisi hanfendinin yaptigi nefis cilek recellerininin icine yavas yavas bosalttik. Tabii tuzun yarisi asagi veya legenlerin disina dustup ipucu yaratti.
Dokme islemini itinayla gerceklestirirken, icimizden birinin gozune kapicinin catisindaki TV anteni carpti. Kapicinin evi sitenin arkasinda, arabalarin park ettigi aciklikta. O zamanlar TRT ikinci kanali, Star 1’i falan iyi alsin diye klasik antenlerin ustune yok UHF anteni, yok guclendirici cubugu, yok VHF eklengeci gibi kirk tane zamazingonun takilmaya baslandigi yillar. Metal bir agaci andiran anten, kapicinin tek katli evinden bile daha yuksek, bir tripod gibi uc taraftan desteklenmis, ama biraz da dengesiz duruyor. Biz de genciz, delikanliyiz, tahrik olduk haliyle… Ulan dedik, bunu dusurmek ne kolaydir kimbilir. Korkut’un yaninda annesinin bakkaldan aldirdigi bir naylon torba dolusu portakal vardi, kirik on dislerini gosterip zevkle siritarak portakallari tahrik unsuru antene dogru firlatmaya basladi. Bir anda cumleten torbadan portakal kapip kapicinin antenini dusurme oyununa basladik. “Lan az kaldi vuruyodum”, “Bak oglum sen abin kuttisi seyret simdi”, “Oglum siz nisan almayi bilmiyonuz”, “Ulan sallandi ama dusmedi” turunden laflamalar – hayiflanmalar arasinda kapicinin damindaki patirtiyi merak edip disari ciktigini zor farkettik. Bize “Naaapiyosunuz lan picleeeeeer!” diye bagirinca savunma mekanizmasi olarak bu sefer onu sislemeye basladik. Her atis sonrasinda hemen saklaniyor, yuzumuzu gostermemeye calisiyorduk. Kapici bir sure sonra akillandi ve etrafinina komutan gibi emirler yagdirmaya basladi. “Mistaaaaa, sen B Bloktan cik, ben A Bloktan cikacam, Erol Bey siz de C Bloktan cikin!!!”
Biz donduk kaldik tabii. Catinin uc cikisi var, her birinden bir dusman, gudumlu fuzeler gibi bize dogru yola cikmislar. Biz de 5-6 kisi variz, oyle dama saklanmak falan mumkun degil. Yakalarlarsa bizi cilek receli gibi ezecekler. Tek sansimiz asansorden inip, onlarin merdivenden cikmalarina dua etmek. O anda hayatimizi kurtaran bir fikir geldi aklimiza. Yanimizdakilerden birisinin evi A Blok ucuncu katta, ev anahtari da site gelenegi olarak muhtemelen kapinin ustundedir… Hemen kosmaya basladik. Adrenalinin yardimlariyla ayak bileklerimizin kirilmasi ugruna merdivenleri beser beser atladik ve kapinin ustunde duran anahtarla kapiyi acip aynen iceri girdik. Hemen sessizce oturduk ve gobekli kapicinin kosan ayak seslerini ve hizina yetisemeyen nefesini kapinin ardindan zevkle dinledik.
Tabii oyle hemen disari cikip kacmak olmazdi. Etraf hala tehlikeli asabi adamlarla kayniyordu. Ortalik sakinlesinceye kadar arkadasimiz Mehmet’in evinde Teksas-Tommiks, gazete okuduk, televizyon seyrettik. Bu arada kendi sitesinde dolasmasi dikkat cekmeyecak olan ev sahibimizi asagiya nobete yolladik. O da durumu oglen uykusundan uyanan mahmur gozlu Lord Cem’e acikladi. Ikisi etrafi gozlemleyip, caktirmadan bize asagidaki durumu ve ruh halini ilettiler. Aksama dogru arka balkondan caktirmadan izledigimiz ev sahibi Mehmet ve Mersin Padisahi Cem’in kasina gozune bakarak yavas yavas evi bosalttik.
Bir sure hem komsu siteden, hem de havuzlarindan uzak durduk. Olaylardan birkac hafta sonra Erol Bey ve karisinin recellerini tuzlayanin kim oldugunu fellik fellik aradiklarini, once bulamadiklarini, ama en sonunda baska bir sitedeki ziyafet sonunda kaybolan bir paket tuzun ustaca izlenmesi sonrasinda ipuclari birlestirildikten sonra, o sitenin kapicisinin oglu Salim’in sucunu(!) agir sorgulamalara dayanamayip itiraf ettigini uzulerek ogrendik.
New York