Bir Dinozorun Anıları, Mina Urgan

Bir Dinozorun Anilari’ni okumakta maalesef birkac yil gec kaldim. Mina Urgan kitabinin basinda “Benim gibi bir ihtiyarin yazdiklarini kim okumak ister?” diye sormasina ragmen anilari ve fikirleri cok ilgi gorunce Bir Dinozorun Gezileri kitabini da bitirip aramizdan ayrildi. Istiklal Caddesi’ni dolduran hayran ve arkadas kitlesinin alkisli destegini muteakip ateist oldugu icin cenaze namazi istememesine ragmen cok kalabalik bir namaz ile varligina inanmadigi hayata ugurlandi.

Kitabi okumadan once kitapla ilgili tek okudugum yorum Serdar Turgut’un Hurriyet’teki kosesinde yazdigi birkac paragraflik elestirisiydi. Son zamanlardaki ciddi yazilarini begendigim Turgut acimasiz ve bastan savma bir sekilde, Mina Urgan’in kitapta kendisinden zengin herkesten nefret ettigini soyluyordu. Bu goruse tamamen katilamadigimi soylemem lazim. Urgan her firsatta komunist/sosyalist oldugunu soyluyor – fikirleri de beni sasirtmayan seyler – fakat bu konuda Ozal gencligi tabir ettigi parayi en onemli deger goren genclik disinda kimseden nefret ettigini gormedim. Bir yerde ise butun zenginliklerin ardinda bir haksizlik, somuru, ya da hirsizlik oldugunu dusundugunu soyluyor ve buna kendi ailesinin servetini de dahil ediyor. Bu noktada ailesinin servetini reddetmesini beklerdim, ama oyle bir davranisini goremedim. Ayrica servet/zenginlik derken bunu nasil tanimladigini da anlayamadim. Bu tanim sadece mal sahibi olmak olsaydi kendisinin de emekli oldugu evi dahil etmesi gerekirdi.

Bu konudan bahsederken dikkatimi ceken bir seyi de yazmadan gecemeyecegim. Urgan kitabi hayatinin son zamanlarinda yazdigi icin sanirim, surekli hastaliklarindan bahsediyor. Butun hastaliklarinin sonunda ise devlet hastanelerine yattigindan. Bu devlet hastanelerinde bir ozel hastanede olabilecek rahatliklari da bulamadigini ama bundan da gocunmadigini da gururla belirtmis. Benim katilmadigim kismi, kendisi bu hastanelere her yattiginda doktor tanidiklari oldugu icin daima ozel muamele gormesi ve buna ragmen “halk adami” olmasi ile ovunmesi. Urgan’i ozel muamele gormek icin ugrastigini sanmiyorum, ama her tarafta kendisini seven tanidiklari olmasaydi acaba devlet hastanelerinde tedavi gormekten bu kadar memnun kalacak miydi merak ediyorum.

Bu elestirimin yaninda Urgan’in burjuva bir aileden gelmesi sayesinde iyi bir egitim aldigini ve yasliligini Muhurdar’daki guzel evde gecirdigini de acikca soyleyecek kadar kendisiyle barisik oldugunu soylemem lazim.

Kitabin kurgusuna donersek, Urgan cok akilli bir sekilde hayat hikayesine sondan, yani yaslilik ve olum kismindan baslamis. Yasliligin herkesin tahmin edebilecegi kotu yanlari disinda nasil guzel de olabilecegini akici bir uslupla anlatiyor. Yaslilik kismi bitince annesinin ve babasinin hayatlarindan baslayarak ailesini anlatiyor. Cocuklugu, gencligi ve olgunlugu sonrasinda tanidigi unlulerden ve hayatini cizen siyasi goruslerinden bahsederek bitiriyor. Butun bunlarin anlatimi kaba bir plan dahilinde de olsa, sik sik konudan cikip bir ani, bir fikir ile yazisini renklendiriyor. Bahsettigi unlulerin hemen hepsi edebiyat dunyasindan.

Gencligimde tanidigim unluler kisminda Halide Edip Adivar, Ahmet Hasim, Yahya Kemal, Behice Boran, Aziz Nesin, Abidin Dino, Arif Dino, Sait Faik, Sabahattin Eyuboglu, Nazim Hikmet, Mustafa Kemal, Neyzen Tevfik ile ilgili bu kisileri daha iyi tanitacak anilarini yazmis. Neyzen Tevfik ile ilgili kismini okurken Roll dergisinde de Neyzen Tevfik ile ilgili uzun bir yazi vardi, ikisini ayni zamanlarda okumak guzel oldu, bir tarafta efsane Neyzen, bir tarafta ise elle tutulur, gozle gorulur arkadas Neyzen seklinde. (Bu vesiyle Roll dergisini de tavsiye ederim.)

Bu unluler kisminda sadece onu bunu tanidim degil, bu kisilerin hangileri sevip hangilerini ne sebeplerden sevmedigini, hangisinden neyi nasil ogrendigini beraber yaptiklarini anlatmis. Urgan ogretmen oldugu icin kitap oldukca didaktik, hatta ara sira aman azarlayacak veya soru soracak diye de korktum ama didaktik dediysem kesinlikle sikici degil. Allegori ile sembolun, dipsoman ile alkoligin farkini; rakiya buz koymanin bize viskiye buz koyan Altinci Filo askerleri amerikalilardan gectigini; osmanli ust siniflarinin Dostoyevski romanlarindaki rus soylular gibi yari fransizca konustuklarini; 27 Mayis devrimini ve onun solcular icin onemini; Londra’da evlerine yakin oturdugum ve calistigim Thomas More ve Dr Johnson’in yazdiklarini; cocukluk arkadasim Sinan’in isim sebebi Sinan Cemgil’in aci akibetini; elimizden 6-7 Eylul olaylari gibi utanc verici politikalar yuzunden calinan gercek/gecmis metropol Istanbul’u; Kanli Pazar’i Bir Dinozorun Anilari’nda okudum. Bu yukardakiler Urgan’in arkadasca uslubunun icine gayet guzel oturuyorlar.

Urgan solculuguna ragmen kitabi Yapi Kredi Yayinciliga bastirmis. Bir kitabi alanin soyle elinde evirip cevirirken ikinci baktigi yer olan arka kismindaki yazi tabii biraz pazarlamacilik zihniyeti yuzunden kitabin gercek icerigini yansitmiyor (“…bazen coskuyla, bazen buruklukla ama hep gulumseyerek okuyacaksiniz”). Arkadaki yaziya bakarsaniz anilarinin en onemli kismi tanidigi unluler kismi. Ustelik kendisinin cagristirdigi hamaset edebiyati yuzunden ozellikle Ataturk demekten kacindigi Mustafa Kemal, Ataturk olarak geciyor. Isimler bir dedikodu dergisi gibi dizilmis. Ayrica bu kisimdan Oguz Atay ile ilgili yazdigi paragrafi almislar, ve Oguz Atay butun kitapta en kisa bahsi gecen kisi (sadece kitabin arkasina alinti yapilan o paragraf), cunku Urgan kendisiyle sadece bir kez kisa bir sure icin karsilasmis, taniyor bile denemez. Urgan’in en tanimlayici ozelligi olan solculugundan ise hic bahis yok.

Kitap uzun bir hikaye/ani/deneme kitabi gibi. Mesela hem Urgan’in hem de annesinin din hakkindaki dusuncelerini okuyorsunuz. Annesi benim anneannem tipi bir musluman, basi acik ama orucunu tutan, ara sira namazini kilan cinsten. Urgan ise kesin kararli bir ateist. Hatta bu kisimda benim gibi agnostik insanlari sucluyor Urgan, ya inan ya inanma kardesim, ama dusunmedim, ilgilenmiyorum, kararsizim nasil dersin diye cikisiyor. Cok ustume alinmadim, cunku bunu dusunmek ve bu karari vermek icin yanlis zamanda oldugumu saniyorum. Bir insanin hayatin buyuk acilarini tatmadan once tanriya inanmamasi, bir siginma hissi hissetmemesi kolaydir, ancak gercekten manevi destek gerekecek anlari yasamis insanlarin ateist olmasini kabul ediyorum.

Urgan Mustafa Kemal’in yuzde yuz destekcisi. Kendisiyle de iki kez karsilasmis ve butun karsilasanlar gibi cok etkilenmis. Giyiminden konusmasina, her cins insanla aninda iliski kurabilmesine hayran, fikirlerinin ardinda. Devrimlerini geciyorum, ama mesela Mustafa Kemal’in o zamanlarda kadin seyircilere stadyumlarin bedava yaptigini ve kadinlarin Taksim’deki stadda mac izledigini anlatiyor, bu sayede erkeklerin kadinlarla ayni ortamlarda bulunmaya alistigini soyluyor. Simdi bu karar tekrar alinsa stadlarimizdan sorunlarimizin bazilarinin azalacagina eminim.

Urgan ayrica fikirlerini asla saklamayan, fikirleri icin korkusuz bir sekilde herkese karsi savasabilen tasakli bir kadin. Sanliurfa’da basi acik gezdigi icin kendisini azarlayan bir genc ile herkesin onunde uzun uzun kavga edisini anlatiyor, gencin bir sure sonra uzulup cehaletini kabul ettigini ve “Abla peki benim ne yapmam lazim?” diye kendisine sordugunu, ve “Oku!” deyince gencin kendisine, “Universite ucuncu siniftayim” deyince nasil uzuldugunu anlatiyor. Kitapta bunun gibi bircok ornek var ve bunlari okurken kendim boyle olamadigim icin utandim. Ozellikle geri kafali insanlarla kavgalarini okurken annemin Erzurum’daki taksi soforu ile kavgasi aklima geldi ve gulumsedim (bkz. Dizler ve Omuzlar baslikli yazim).

Kitabin baska bir kisminda bir ara basinda cok ilgi goren kim sanatcidir kim degildir tartismasina da cevap da bulabilirsiniz. Urgan sanatcilari birinci derece sanatci ve ikinci derece sanatci olarak ikiye ayirmis, ve sadece yorum yapanlari ikinci derece sanatci olarak gordugunu soyluyor, Hulya Avsar kurtardi yani…

Kitabin en sevdigim kismi Urgan’in iyimserligi. Kendisi bunu Mustafa Kemal’in devrimlerini yasamis olmasi ile acikliyor. Bir milletin 20 sene icinde ne kadar cok degisebilecegini gozleri ile gordugu icin hayatta hicbir seyden umutsuzlanmadigini anlatmis. Ozellikle gunumuzde iyimserlige cok ihtiyacimiz var, sirf bu sebepten bu kitabi okumaniz lazim.

Kitabin baska bir guzelligi ise Mina Urgan’in uslubu sayesinde okuru sirin bir yasli kadinla sanki yuzyuze konusuyormus gibi hissettirmesi. Bu kitabi okuduktan sonra anneannemi daha bir heyecanla arar oldum. Her konusmamda daha uzun konustum, daha cok neler yaptigini sorup dertlestim. Cunku Urgan insanin o yaslara geldiginde arkadaslarini teker teker kaybetmenin acisinin yaninda yanlizligin da nasil oldugunu bana hissettirdi – ben de anneannemle daha cok arkadas olmaya karar verdim, cok da iyi ettim diye dusunuyorum. Bu sayede 50 yil once Fenerbahce’de nasil kadinlar plajindan denize girildigini, dedemi ayartmak icin nasil numaralar cevirdigini, o zamanlarda bir genc kizin nasil davranmasi gerektigini, Cumhuriyet balolarina nasil gidildigini ogrenebildim.

Mina Urgan gercekten bir dinozor mu bilemiyorum… Cevremde tanidigim benzerleri bizim jenerasyonda bulunmuyorlar artik. Galiba bahsettigi Ozal jenerasyonu dinozorlari tuketti, Urgan’i anlamamiz, fikirlerini hatta tavirlarini yasatmamiz lazim. En cok da bunun icin bu kitabi okuyun derim.

Londra

One Reply to “Bir Dinozorun Anıları, Mina Urgan”

Yorum Yazınız / Leave a Reply